HÜCRE
HÜCRE
- Hücre teorisine ilişkin çalışmaları açıklar.
- Hücreye ilişkin bilgilere tarihsel süreç içerisinde katkı sağlayan bilim insanları ve katkıları.
Yıllar |
Bilim İnsanları |
Katkıları |
1665 |
Robert Hooke |
Ölü mantar dokusunda içi boş odacıklar gördü. Bu boş odacıklara hücre adını vererek hücre kavramını ilk kez kullandı. |
1675 |
A. Van Leeuwenhoek |
Çağına göre modern sayılabilecek bir mikroskop geliştirdi. |
1838 |
Matthias I. Schleiden |
Bitkilerin hücrelerden oluştuğunu belirtti. |
1839 |
Theodore Schwann |
Hayvanların hücrelerden oluştuğunu belirtti. |
1830-1840 |
T.Schwann,
|
Bugün geçerliliğini koruyan hücre teorisini ortaya attılar. |
1855 |
Rudolph Wirchow |
Bütün hücrelerin daha önce var olan başka bir hücreden meydana geldiğini açıklamıştır. |
1858 |
Rudolph Virchow |
Tüm canlıların hücrelerden meydana geldiğini ve bunların bölünerek yeni hücreler oluşturduğunu ileri sürerek hücre hakkında önemli bilgiler vermiştir. |
1869 |
Friedrich Miescher |
Çekirdek asitleri olarak da bilinen nükleik asitler, som balığının sperm hücrelerinin çekirdeklerinde görülmüştür. |
1933 |
Max Knoll ve
|
İlk elektron mikroskobunu yapmışlardır. |
1953 |
Watson ve
|
DNA’nın çift sarmal yapıda olduğu ileri sürüldü. |
1972 |
Singer ve G.Nicholson |
Hücre zarının yapısı “Akıcı Mozaik Zar Modeli” ile
açıklandı. |
- 17. yüzyılda Leeuwenhoek lensler üzerine yaptığı geliştirmeler ve ayarlamalarla hücreyi incelemeye olanak sağlayan ışık mikroskobunu geliştirdi. Onunla yaklaşık olarak aynı zamanlarda Robert Hooke, Leeuwenhoek’in mikroskop tasarımından biraz daha farklı bir mikroskop tasarladı.Mikroskopla birlikte, insanoğlu çıplak gözle göremediği yapıları inceleyebilme olanağına kavuştu. Tüm canlıları oluşturan temel birim olan hücrenin keşfi de mikroskobun gelişimi ile mümkün olmuştur. Hooke 1665 yılında incelediği ölü mantar dokusunda içi boş odacıklar gördü. Bu boş odacıklara hücre adını verdi. Aslında bu odacıklar boşluklar değil, bitki hücrelerinin etrafını saran cansız hücre çeperlerinin oluşturduğu odacıklardır.
- Anton van Leeuwenhoek geliştirdiği mikroskopla bakterileri, maya mantarlarını ( Saccharomyces uvarum- Sakaromise uvarum), bir damla sudaki canlılığı, kılcal damarlarda kanla dolaşan parçacıkları ilk defa gözlemleyip tanımlamıştır.
- 1830’larda geliştirilen ve daha iyi görüntü veren mercekler sayesinde İngiliz botanikçi Robert Brown, bitki hücrelerini incelemiş ve hepsinde yuvarlak bir yapının ortak olduğunu tespit etmiştir. Bu yapıya çekirdek (nukleus) adını vermiştir.
- Bilimsel araştırmalarda ise incelenen nesnenin yüz binlerce kez büyütülebilmesi ancak elektron mikroskoplarının geliştirilmesiyle sağlanmıştır. Elektron mikroskobunun sağladığı bu teknolojik avantaj bilim insanlarını hücrenin yapısı hakkında daha detaylı bilgilere ulaştırmıştır.
- Bilim ve teknoloji alanında yaşanan ilerlemeler sadece hücre yapısıyla ilgili çalışmaları değil, aynı zamanda hücrede meydana gelen kimyasal olaylar ve genetik materyaller konusundaki çalışmaları da hızlandırmıştır. Bütün bu gelişmeler hücrenin bir bütün olarak daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmuştur.
Bütün canlılar bir ya da birden çok hücreden oluşmuştur.
Hücreler canlının yapısal ve işlevsel birimidir.
Yeni hücreler var olan hücrelerin bölünmesi sonucunda meydana gelir.
Hücreler kalıtım materyali (DNA ve RNA) taşır ve yeni hücrelere aktarır.
Tüm metabolik olaylar hücrede gerçekleşir
- Hücreler yapılarına göre prokaryot ve ökaryot olmak üzere iki grupta incelenirler.
- Zarla çevrili çekirdek ve zarlı organelleri bulunmayan hücrelerdir.
- Bakteriler, siyanobakteriler ve arkeler prokaryot hücre yapısına sahiptir.
- Prokaryot hücrelerin en belirgin özelliği, zarla çevrili bir çekirdek yapılarının olmamasıdır.
- Zarlı organeller de bulunmaz. Sadece organel olarak zarsız olan ribozom bulundururlar.
- Kalıtım materyalleri ise sitoplazma içerisinde dağınık olarak bulunur.
- Bu canlılardaki bütün metabolizma olayları, sitoplazma ve hücre zarındaki yapılarda gerçekleşir
- Prokaryotik canlıların hepsi bir hücrelidir
- Kemosentez olayını sadece prokaryotik canlılardan bakteriler ve arkeler gerçekleştirir.
2. Ökaryot Hücre:
- Çekirdek zarı ve zarlı organelleri bulunan hücrelerdir.
- Zarsız organellere de sahiptirler.
Prokaryot ve Ökaryot Hücrelerin Benzer Yönleri
Hücre zarının bulunması
Sitoplazma sıvısının bulunması
Kalıtım materyalinin bulunması
Ribozom organelinin bulunması
PROKARYOT HÜCRE |
ÖKARYOT HÜCRE |
Ökaryotlardan önce oluşmuştur. |
Prokaryotlardan sonra oluşmuştur. |
Daha küçük ve basittir. |
Daha büyük ve gelişmiştir. |
Zarla çevrili çekirdek ve zarla çevrili organelleri
yoktur. |
Zarla çevrili çekirdek ve zarla çevrili organelleri
vardır. |
Çekirdekçik yok. |
Çekirdekçik var. |
Nükleoid bölgede, halkasal tek bir kromozom bulunur. |
Çekirdekte tek veya daha fazla doğrusal kromozom
bulunur. |
Ribozomları nispeten küçük.
|
Ribozomları nispeten büyük.
|
DNA’da histon bakterilerde yok arkelerde var. |
DNA’da histon var. |
DNA replikasyonu tek bir noktadan (orjinden) başlar. |
DNA replikasyonu yüzlerce noktadan (orjinden)
başlar. |
İkiye bölünme ile çoğalırlar. Mitoz-Mayoz yok.
(Mitotik bölünme yok). |
Mitoz-mayoz bölünme ile çoğalırlar. (Mitotik bölünme
var). |
mRNA sentez sonrası değişime uğramaz. |
mRNA sentez sonrası değişime uğrar. |
Protein sentezi bakterilerde f-metionin, arkelerde
metionin ile başlar. |
Protein sentezi metionin ile başlar. |
Çoğunda hücre duvarı vardır. |
Bir kısmında hücre duvarı vardır. |
Kromozom sayısı tek ve haploit |
Kromozom sayısı birden fazla ve diploit |
Kemosentez yapan çeşitleri vardır. |
Kemosentez yapan yoktur. |
Prokaryot hücre
yapısına sahip organizmaların bazı belirleyici özellikleri.
1.
En önemlisi zarlı oluşuma sahip olmaması
2.
Sitoplazmasında DNA’nın bulunması,
3.
Kemosentez yapması
4.
Oksijensiz solunum (fermantasyon değil) yapması (sadece
bazı bakterilere özgüdür)
5.
Endospor oluşturabilmesi (sadece
bazı bakterilere özgüdür.)
- Bir hücreli olması, hücre duvarı taşıması prokaryot olduğunu kanıtlamaz. Çünkü bu özellikler bazı ökaryot hücreliler için de geçerlidir.
HÜCRESEL YAPILAR VE GÖREVLERİ:
HÜCRESEL YAPILAR
- Canlı, esnek, ince, seçici geçirgen (yarı geçirgen) bir yapıdır.
- İki tabakalı fosfolipitten oluşmuştur
- Çift lipit (fosfolipit) tabakası akıcı olup sürekli hareket hâlindedir.
- Üzerinde madde alışverişini sağlayan porlar bulunur
- Hücre zarı seçici geçirgendir.
- Bir molekülün zardan geçip geçemeyeceği ya da kadar kolaylıkla geçebileceği molekülün ve hücrenin özelliğine bağlıdır.
- Madde alışverişini sağlar. (En önemli görevidir) Hücreyi dıştan sarar.
- Dış etkilerden korur.
- Hücreyi dağılmaktan korur.
- Hücreye şekil verir.
- Hücre zarı protein, lipit ve karbonhidrat moleküllerinden meydana gelmiştir.
- Bu moleküllerin genellikle zarda bulunma miktarları;
- Hücre zarı ile ilgili geçerli olan model 1972 yılında Singer (Singır) ve G.Nicholson (Nikılsın) tarafından geliştirilmiştir. Akıcı mozaik zar modeli olarak açıklanan bu modelde zarın yapısında iki sıra halinde fofolipit tabakası bulunur. Fosfolpitlerin suyu seven (hidrofilik) baş kısımları dışta, suyu sevmeyen (hidrofobik) kuyruk kısımları ise içe doğru yerleşmiştir.
- Lipit tabakası sürekli hareket hâlindedir ve akıcı bir durumdadır. Zara esneklik sağlar.
- Zardaki protein molekülleri lipit tabakalarının arasına gömülüdür ya da yüzeyinde bulunur.
- Singer ve Nicholson zarla ilişkili proteinleri yüzeysel ve iç protein olarak sınıflandırmışlardır. İç proteinlerin çoğu zarın iki yanında açık kısımlar bulunacak biçimde lipit tabakayı bir baştan bir başa geçerek kanallar oluşturur. Bu proteinler zardan madde geçişinde rol alır.
- Proteinlerin sayısı ve dağılımı hücreden hücreye farklılık gösterir.
- Karbonhidratlar hemen hemen daima diğer moleküllerle bir arada bulunur. Ya glikoprotein ya da glikolipit halindedirler. Hemen hemen daima hücre dışına doğru çıkıntı yaparlar.
- Bu karbonhidratlı yapı hücreyi dıştan bir örtü gibi kaplar. Bu tabakaya glikokaliks denir. Glikokaliks (glikoproteinler ve glikolipitler); Hücrenin antijenik özellik kazanmasında, Hücrelerin birbirini tanımasında, Hücre yüzeyinin negatif yük kazanmasında, Uyarıları algılayan reseptör oluşumunda, Bağışıklık sisteminde önemli rol oynar.
- Glikokaliks tabakasının bozulması, hücrelerin kontrolsüz bölünmelerine (kanserleşmeye) neden olur.
- Karbonhidrat + Protein = Glikoprotein, Karbonhidrat + Lipit = Glikolipit, dönüşümleri golgi organelinde gerçekleşir.
AKIŞKAN MOZAİK ZAR MODELİ
HÜCRE ZARI PROTEİNLERİ
HÜCRE ZARININ AKIŞKANLIĞI
Hücre zrından maddelerin geçiş kolaylığı:
- Küçük moleküller büyük moleküllere göre daha kolay geçer.
- Nötr atomlar, iyonlara göre daha kolay geçer. Örnek:O2
> K+
- Negatif (-) yüklü iyonlar,
pozitif (+) yüklü
iyonlara göre daha kolay geçer. Örnek: Cl- > Na+
- Yağda
çözünen maddeler, suda çözünenlere göre daha kolay geçer. Örnek:
A,D,E,K vitaminleri > B
grubu, C vitaminleri
- Yağı çözen
maddeler, çözemeyenlere göre hücre zarından daha kolay geçer. Örnek: Eter, kloroform, alkol > A vitamini
HÜCRE DUVARI (HÜCRE
ÇEPERİ)
- Bazı canlılarda hücre zarının dışında hücre duvarı (hücre çeperi) vardır.
- Bakteri, alg, mantar ve bitkiler hücre çeperi bulundururlar. Hayvan hücrelerinde yoktur.
- Hücre duvarı, cansız, hücre zarına göre daha kalın ve dayanıklı bir yapıya sahip olduğundan bitki hücrelerini dışarıdan gelebilecek mekanik etkilere karşı korur. Hücre zarı canlı olduğundan seçici geçirgen özelliğe, hücre çeperi ise cansız olduğundan tam geçirgen özelliğe sahiptir.
Canlı türlerine göre çeperin yapı maddesi:
Mantarlarda → kitin,
Bitkilerde ve alglerde → selüloz
Bakterilerde → peptidoglikan, (Peptidoglikan = Protein + karbonhidrat)
Arkebakterilerde →Sahte (yalancı) peptidoglika
- Hücre yaşlandıkça biriktirecekleri madde miktarı artacağından yaşlı hücrelerde çeperler daha kalındır.
BİLGİ:
Bitkilerde hücre duvarının temel yapısı selüloz olup değişik bitkilerde lignin, suberin , pektin de birikebilir.
Bitkilerde hücre duvarını oluşturan selüloz, hücre zarında bulunan selüloz sentez kompleks proteinleri tarafından üretilir. Golgi aracılığı ile düzenlenir.
Hücre Zarı ve Hücre Çeperinin Karşılaştırılması
Hücre zarı |
Hücre çeperi |
Tüm hücrelerde bulunur. |
Bakteri, mantar, bitki ve bazı alglerde bulunur. |
Üzerinde porlar bulunur. |
Üzerinde geçitler bulunur. |
Seçici geçirgendir. |
Tam geçirgendir. |
Hücre içeriğinin dağılmasını önler ve hücreyi dış
etkenlerden korur. |
Turgor basıncına ve dış etkilere karşı bitkiyi
korur. Bitkiye destek verir. |
Hücre Zarının Farklılaşması İle Oluşan Yapıları
1. Villus (mikrovillus): Bağırsak epitelinde besinleri emme görevi olan hücrelerde, hücre zarının bir miktar sitoplâzmayla dışarı doğru oluşturduğu parmak şeklindeki uzantılara villus denir. Villusların üzerindeki daha küçük uzantılara mikrovillus denir.
2. Yalancı ayak: Amip, akyuvar ve cıvık mantar hücrelerinde besin bulma ve yer değiştirme için hücre zarının oluşturduğu geçici uzantılardır.
3. Sil: Siller hem bir hücreli hem de çok hücreli ökaryot canlılarda bulunur. Örneğin, memelilerde solunum yollarının iç yüzeyini kaplayan hücreler sillidir. Bir hücrelilerden paramesyumun su içerisinde hareketi sillerle sağlanır.
4. Kamçı: Kamçılar, sillerden daha uzun olmaları ve dalga benzeri hareketleriyle farklılık gösterir. Hücrede bir ya da iki tane bulunur. Örneğin bazı bakterilerde, öglena ve memeli spermlerindeki hareket kamçı ile sağlanır
5. Pinositoz cebi: Porlardan geçemeyecek kadar büyük sıvı besinlerin alınmasında hücre zarında oluşan geçici çöküntülerdir. Hayvansal hücrelerde görülür.
6. Mesozom: Bakterilerde mitokondri görevi gören zar kıvrımlarıdır. Burada solunum enzimleri bulunur.
BİLGİ
Yalancı ayak ve pinositik cep geçici oluşumlardır. Mesozom ökaryotik hücrelerde bulunmaz.
HÜCRE ZARINDAN MADDE GEÇİŞLERİ
- Hücrelerin canlılıklarını korumaları ve sürdürebilmeleri için madde alışverişi yapabilmeleri gerekir.
- Madde alışverişi sayesinde hücrede gerçekleştirilecek metabolik faaliyetler için ihtiyaç duyulan organik ve inorganik maddelerin alınması, metabolik olaylar sonucu oluşan artık maddelerin ve ürünlerin de dışarı atılması gerçekleşir. Böylece hücre içi madde dengesi korunmuş olur.
- Hücre zarından madde geçişlerini taşınan maddelerin büyüklüğüne göre ikiye ayılır.
2. Büyük Moleküllerin Geçiş: Endositoz (fagositoz ve pinositoz) Ekzositoz
Hücre zarından madde geçişlerini enerji harcanıp harcanmamasına göre ikiye ayırabiliriz:
A. Enerji (ATP) harcanmayan geçişler: Pasif taşıma (difüzyon ve osmoz)
B. Enerji (ATP) harcanan geçişler: Aktif Taşıma, endositoz (fagositoz ve pinositoz) ve ekzositoz
Küçük Moleküllerin Geçişi
a. Pasif Taşıma:
Küçük boyutlu moleküllerin hücre zarından enerji harcanmadan doğrudan geçmesi ile olan taşımadır.
Pasif Taşımanın Özellikleri Küçük boyutlu moleküller taşınır. Hücre enerji harcamaz.
Taşıma çok yoğun ortamdan az yoğun ortama doğrudur. Çift yönlü olarak gerçekleşebilir.
Canlı ve cansız hücrelerde görülür. Sıcaklık ve hareket difüzyonu hızlandırır.
Geçişme moleküllerin kinetik enerjisiyle gerçekleşir.
1.Difüzyon,
2.Kolaylaştırılmış difüzyon ve 3.Osmoz
1.Difüzyon:
Madde konsantrasyonunun (yoğunluğunun) çok olduğu taraftan az olduğu tarafa maddenin kendi kinetik (hareket) enerjisi ile geçişidir.
Difüzyon hem canlı hem de cansız ortamlarda gerçekleşebilir. Bir zar olması şart değildir.
a. Basit Difüzyon:
Bazı moleküllerin, zarda bulunan fosfolipit tabakasından zarın her iki tarafındaki yoğunlukları eşitleninceye kadar geçişidir.
Enerji harcanmaz ve taşıyıcı proteinler kullanılmaz
BİLGİ:
- Basit difüzyon ile çoktan aza fosfolipit tabakasından geçebilen moleküllerin bazıları:
- Lipid çift tabakadan difüze olabilen yağda eriyen moleküller; O2, CO2, N2, yağ asitleri, steroid hormonlar (Kortizol, aldosteron, testesteron, östrojen ve progesteron), A, D, E ve K vitaminleri
- Lipid çift tabakadan difüze olabilen suda eriyen küçük moleküller; su (az miktarda), üre, gliserol, alkol.
Hatırlatma: Elektrik yüklü iyonlar ve suda eriyen büyük moleküller (glukoz, fruktoz, galaktoz, amino asitler, nükleotidler ve bu temel ünitelerin uç uca eklenmesi ile oluşan polisakkaritler, polipeptidler/proteinler, nükleik asitler, iyonize fosfat içeren bileşikler - ATP vs) ise lipit tabakadan hiçbir şekilde difüze olamaz.
Difüzyon hızını etkileyen faktörler:
- Zardaki protein kanalının sayısı arttıkça difüzyon hızı artar.
- Molekülün büyüklüğü arttıkça difüzyon hızı azalır.
- Ortam sıcaklığı arttıkça moleküllerin kinetik enerjileri artacağından difüzyon hızı da artar.
- Difüzyon yüzeyinin genişliği arttıkça difüzyon hızı artar.
- İki ortam arasındaki yoğunluk farkı arttıkça difüzyon hızı artar.
- Molekülün yapısal özellikleri vb. durumlardan etkilenir.
BİLGİ:
Difüzyon sırasında enerji harcanmaz, enzim kullanılmaz, canlılık şart değildir. Zarlı ve zarsız ortamlarda gerçekleşebilir.
b. Kolaylaştırılmış Difüzyon
- Su ve suda çözünen bazı maddeler, fosfolipit tabakasından doğrudan geçemezler. Glukoz, amino asit, bazı iyonların, suyun büyük kısmının kanal t aşıyıcı protein ile (kanal proteinlerinden) yoğunluğun çok olduğu taraftan az olduğu tarafa doğru taşınmasıdır.
- Amaç difüzyonun daha hızlı gerçekleşmesini sağlamaktır.
- Yalnızca yüksek derişimden düşük derişime doğru olur.
BİLGİ:
- Kolaylaştırılmış difüzyonda enerji harcanmaz. Enzim kullanılmaz. Taşıyıcı protein görev yapar.
- Glukoz, fruktoz, galaktoz, amino asitler, B ve C vitaminleri, iyonlar, tuzlar gibi suda çözünebilen maddeler bu yolla taşınır.
- Basit difüzyonda diffüze olacak madde ortamda konsantrasyonu arttıktan sonra difüzyon hızı artar ama kolaylaştırılmış difüzyonda belli bir eşik değerinden sonra artış durur.
Doğrudan fosfolipit tabakasından geçebilen ve geçemeyen moleküller
Eğer hayvan hücresi hipotonik ortamda uzun süre beklerse, hücre içine alınan su etkisiyle hücre zarına uygulanan turgor basıncı artar ve hücre bir süre sonra artan basınca dayanamaz ve patlar. Bu olaya hemoliz denir.
Hücre çeperine sahip olan hücrelerde hemoliz olmaz.
- Canlı hücrelerde enerji harcanarak zardan geçebilen madde moleküllerinin az olduğu ortamdan çok olduğu ortama hücre zarından taşınmasıdır.
- Hücrede ATP harcanır.
- Madde, derişimin az olduğu ortamdan çok olduğu ortama doğru taşınır. Hem hücre içine hem de hücre dışında doğru olmak üzere çift taraflı gerçekleşebilir.
- Sadece canlı hücrelerde görülür.
- Hücre zarındaki enzimler ve taşıyıcı proteinler görev yapar.
- Pasif taşıma için yoğunluk farkı şarttır. Ancak aktif taşıma için yoğunluk farkı şart değildir.
- Pasif taşıma olayı ile hücre ve ortamı arasındaki yoğunluk farkı zamanla kaybolur. Ancak aktif taşıma ile yoğunluk farkı korunabilir.
Hücre zarındaki aktif taşıma
BİLGİ:
Prokaryotik organizmalar koful oluşturamadığı için hem ekzositoz hem de endositoz yapamazlar. Örneğin saprofit bakteriler, hücre dışına gönderecekleri enzimleri ekzositoz ile değil, translokaz adı verilen taşıyıcı proteinler yardımıyla salgılar.
SORULAR
SORU 2
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder