- Canlılar solunum, boşaltım, sindirim gibi yaşamsal olayları sürdürebilmek için enerjiye gereksinim duyar. Pek çok canlı bu enerjiyi oksijenli solunum reaksiyonları ile üretir. Çok hücreli canlıların yaşadıkları ortamdan aldıkları besin ve oksijenin hücrelere taşınması, metabolizma reaksiyonları sonucu oluşan atık maddelerin hücrelerden uzaklaştırılması gerekir. Bu görevlerin yerine getirilebilmesi özelleşmiş yapılar olan dolaşım sistemleri ile gerçekleştirilir.
DOLAŞIM SİSTEMLERİ
- Canlılar solunum, boşaltım, sindirim gibi yaşamsal olayları sürdürebilmek için enerjiye gereksinim duyar. Pek çok canlı bu enerjiyi oksijenli solunum reaksiyonları ile üretir. Çok hücreli canlıların yaşadıkları ortamdan aldıkları besin ve oksijenin hücrelere taşınması, metabolizma reaksiyonları sonucu oluşan atık maddelerin hücrelerden uzaklaştırılması gerekir. Bu görevlerin yerine getirilebilmesi özelleşmiş yapılar olan dolaşım sistemleri ile gerçekleştirilir.
- İnsanda dolaşım sistemleri, kan dolaşımı ve lenf dolaşımı olarak iki grupta incelenir.
- Dolaşım sistemleri hücrelerin iç ortamla madde alışverişini sağlamalarının yanı sıra vücut ısısının düzenlenmesinde, bağışıklık sisteminin iç salgı bezlerinin işlevini gerçekleştirmesinde ve sistemler arası iş birliğinin sağlanmasında görev alır. Böylece canlı, kararlı bir iç yapıya sahip olur
- İnsanda dolaşım sistemi üç temel ögeden oluşmaktadır.
Kan ; maddelerin taşınmasını sağlar,
Damarlar: kanın tüm hücrelere kadar yayılmasını sağlar ve
Kalp; damarlardaki kanın akışı için gerekli itici gücü bir pompa gibi sağlar
KALBİN, DAMARLARIN VE KANIN YAPISI, GÖREVİ VE İŞLEYİŞİ: KALP:
Perikart (Dış Tabaka): Kalbi çevreleyen bağ dokudan oluşmuş koruyucu bir kesedir. Çift katlı bu kese içinde perikardiyal sıvı bulunur. Miyokard (Orta Tabaka): İstemsiz kasılarak kanı odacıklarda sıkıştıran ve pompa görevi yapan kalp kasıdır. Yapısı çizgili kasa, çalışması düz kasa benzer Kulakçıklarda ince karıncıklarda kalındır. Sol karıncıkta ise sağ karıncıktan daha kalındır. Aorttan ayrılan küçük bir damar miyokard tabakasında kılcallara ayrılarak koroner damarları oluşturur. Bu damarlar kalp kasına besin ve oksijen getirir. Metabolik atıkları uzaklaştırır. Koroner damarlarda tıkanıklık sonucunda kalp kası besin ve oksijen alamadığı için kalp krizi (enfarktüs) oluşur. Endokard (İç Tabaka): İnce tabaka hâlinde kalp boşluğunu saran kısımdır. Tek sıralı yassı epitel dokudan oluşmuştur. Aşınmayı önleyen kaygan bir yapı oluşturur. Kanın akışını kolaylaştırır. Kan damarları bulunmaz. Endokard tabakasında kılcal damar bulunmadığı için kalp içindeki kanın bileşimi değişmez. Yani kalp, içindeki kandan faydalanamaz.
|
Kalp, üstte iki kulakçık ve altta iki karıncık olmak üzere dört odacıktan oluşur. Kalpte kulakçık (atrium) kasları, karıncık (ventrikül) kaslarından daha incedir. Kulakçık kasları, gelen kanı karıncıklara pompalarken karıncık kasları, gelen kanı akciğere ve genel dolaşıma aktarır. Kalbin sağdaki odacıklarında kirli (oksijen yönünden fakir) kan, sol tarafında temiz (oksijen yönünden zengin) kan bulunur. Kulakçıklar ile karıncıklar arasında kanın pompalanması sırasında karıncıklardan kulakçıklara dönmesini önleyen tek yönlü kapakçıklar vardır. Triküspit kapakçık (üçlü kapakçık): Sağ karıncık ile sağ kulakçık arasında bulunur. Biküspit kapakçık (ikili kapakçık; mitral kapakçık): Sol karıncık ile sol kulakçık arasında bulunur. Yarım ay kapakçıkları: Sağ karıncıktan çıkan akciğer atardamarı ile sol karıncıktan çıkan aortun kalpten çıktığı yerde bulunur. Bu kapakçıklar, kanın kalbe geri dönmesini engeller.
|
1.Sinoatrial (SA) düğüm: Sağ kulakçık duvarında üst ana toplar damarın kalbe girdiği bölgenin yakınında bulunur. Otonom sinir sistemi tarafından uyarılması ile kalbin çalışmasını başlatan elektriksel uyarılar üretir. Bir jeneratör gibi elektrik üreterek kalp kası hücrelerinin kasılmasını düzenler. SA düğüm aynı zamanda kasılma ritmini de denetler. SA düğümden gelen uyartı ile kulakçıklar kasılır. 2. Atriyoventriküler (AV) düğüm: Sağ kulakçık ile sağ karıncık arasında bulunur. Uyartıları SA düğümden alır. AV düğümünden çıkan özel kas telcikleri his demeti adını alır ve karıncık duvarında dallanarak purkinje liflerini oluşturur. 3. His demetleri: AV düğümden çıkan özelleşmiş kas telcikleridir. Uyartıları purkinje liflerine aktarır. 4. Purkinje lifleri: His demetlerinin karıncıkların duvarında dallanması ile oluşan liflerdir. His demetlerinden aldığı uyartıları karıncıklara ileterek kasılmalarını sağlar. Kalp kasılırken önce kulakçıklar sonra karıncıklar kasılır. Kalbin çalışması sırasında uyartıların izleri ve kalp kası üzerine etkileri elektrokardiyografi cihazlarıyla izlenebilir. |
Bu yapıların uyarısı ile gerçekleşen olaylar sırası ile; 1.Otonom sinirlerle SA uyarılır. 2. SA, uyarıları kulakçıklara iletir. 3. Kulakçıklar kasılır. Kan karıncıklara dolar. 4. Uyarılar AV ye daha sonra sırası ile his demetlerine ve purkinje liflerine geçer. 5. Karıncıklar kasılır. Kan atar damarlara geçer.
|
BİLGİ: Kalp kası düzenli aralıklarla kasılarak oksijeni azalmış kanı akciğerlere, oksijence zengin kanı vücuda pompalar. Kalbin pompa görevini sürdürebilmesi ve kan dolaşımını devam ettirebilmesi için ömür boyu ritmik şekilde kasılıp gevşemesi gerekir. Kalbin kasılması için gereken elektrokimyasal uyarı yine kalbin içinde üretilir. Kalp atışları arasındaki sürenin düzensizleşmesiyle kalp ritminin bozulmasına aritmi denir. Aritmi sırasında kalp hızı normal olabileceği gibi 60'ın altında (bradikardi) veya 100'ün üzerinde (taşikardi) olabilir. Kalp damarlarındaki tıkanıklık ve kalp kasındaki değişiklik aritmiye sıklıkla yol açan durumlardır. Kalbin jeneratörü konumunda olan sinoatriyal düğümdeki işlevsel bozukluk nedeniyle düzenli sinyal oluşmaması veya burada üretilen sinyallerin kalbin alt tarafındaki karıncıklara iletilememesi (AV blok) en sık karşılaşılan ritim bozukluğu nedenleridir. |
Kalp atışının atardamarlardan hissedilmesine nabız denir. Nabız sağlıklı bir insanda dakikada 60-80 kez hissedilir. Kalbin her atışı 1 sn. den daha kısa sürer. Yaklaşık 0,85 sn. süren her atımda kalp kasılır (sistol), gevşer (diastol) ve dinlenir. Kulakçıkların kasılması (1) yaklaşık 0,15 sn. iken karıncıklar 0,30 sn. kasılır. Geri kalan sürede (0,40 sn) kulakçık ve karıncık gevşer, kalp dinlenir. Kalp, her kasılmada yaklaşık 70 ml. kanı pompalar. Kalbin kulakçıkları aynı anda kasılırken bu sırada karıncıklar gevşer, karıncıklar kasıldığında ise kulakçıklar gevşer. Kalp dinlenme durumunda iken kulakçık ve karıncıklar aynı anda gevşemiş olarak bulunurlar. Ancak kulakçık ve karıncıkların aynı anda kasılması söz konusu değildir. Karıncıklardaki kasılmaların ve gevşemelerin yarattığı basıncın atardamarlarda hissedilmesine tansiyon denir. Bu basınç, tansiyon ölçüm aletleriyle ölçülebilir. Sağlıklı bir insanda kasılma basıncı 120 mmHg iken (büyük tansiyon), gevşeme basıncı 80 mmHg'dir (küçük tansiyon). Bu değerler bireysel farklılıklara ve ortam koşullarına göre değişiklik gösterebilir. Kalp kapakçıklarının yapısı doğuştan ya da bir enfeksiyona bağlı olarak bozuk olursa kan kulakçıklara doğru geri dönebilir. Bu duruma kalp üfürümü denir. Kapakçıktaki bozukluk sağlığı tehlikeye düşürecek orandaysa kapakçık ameliyatla değiştirilebilir. Hipertansiyon; büyük tansiyonun 140’dan ve/veya küçük tansiyonun 90’dan yüksek olması demektir. |
Hızlandıran Nedenler: | Yavaşlatan Nedenler: |
Sempatik sinirler Adrenalin, noradrenalin vtiroksin hormonu kalbin çalışmasını hızlandırır. Kandaki karbondioksit (CO2) miktarının artması. Vücut sıcaklığının artması, Kafein, tein gibi maddeler Gün içerisinde aşırı miktarda çay ve kahve tüketen bireylerde kalp atım hızı yüksektir. Ortam sıcaklığının azalması Ateşli hastalıkla vücut sıcaklığının 1 °C artması, kalbin atış hızını yaklaşık 10 atım/dakika artırır. | Otonom sinirlerden (Parasempatik) olan vagus sinirinden salgılanan asetilkolin kalbin uyartı oluşturma ritmini yavaşlatır. Vücut ısısının azalması Ortam sıcaklığının belirli oranda artışı. Ca++ gibi minerallerin eksikliği
|
ALIŞTIRMA 1
DAMARLAR: Damarların görevi kanı taşımaktır. Vücutta üç çeşit kan damarı vardır. 1. Atardamar 2. Toplardamar 3. Kılcal damar Kanı kalbe getiren damarlara toplardamar, kalpten kanı götüren damarlara atardamar denir. Genellikle toplardamarda oksijen bakımından fakir kan bulunur ancak akciğer toplardamarı oksijen bakımından zengin kan taşır. Genellikle atardamarlarda oksijen bakımında zengin kan bulunurken akciğer atardamarı oksijence fakir kanı akciğerlere taşır. Küçük dolaşımla: Alt ve üst ana toplardamarlardan sağ kulakçığa gelen kirli kan, sağ karıncığa geçer. Buradan akciğer atardamarıyla akciğere gönderilen kan temizlenip akciğer toplardamarıyla sol kulakçıktan kalbe geri döner. Büyük dolaşımla: Sol karıncığa geçen kan, aort ana atardamarı sayesinde tüm vücuda gönderilir.
|
|
1. Atardamarlar
Akciğer atardamarı hariç vücuttaki tüm atardamarlar oksijence zengin kan (temiz kan) taşır. Akciğer atardamarı ise kalpteki kirli kanı (CO2 yoğunluğu fazla kanı) temizlenmesi için akciğere götürür. Atardamarlar genellikle kan götürdüğü organa göre adlandırılır. (Örnek: Böbreğe kan getiren damara böbrek atardamarı, akciğere kan getiren damara akciğer atardamarı denir. Atardamarlarda kan basıncı diğer damarlara göre daha yüksektir. Yüksek basınçtan zarar görmemesi için düz kas tabakasında fazlaca elastik lif bulunur. Kan atardamarlarda kalpten çıkarken oluşan basıncın etkisiyle vücutta taşınır. Atardamarlar dıştan içe tabakalar: a.Dış Tabaka: Kan basıncına karşı damarın dayanıklı olmasını sağlayan lifli bağ dokusundan yapılmıştır. b.Orta Tabaka: Düz kaslardan oluşmuştur. Bu tabakada bulunan elastik lifler, damarlara verdiği esneklikle kanın hareketini kolaylaştırır. c.İç (endotel) Tabaka: Tek katlı yassı epitel dokudan oluşur. Endotelyum, kanın kolayca hareket etmesini sağlayan kaygan bir yüzey oluşturur. Atardamarlarda kanın hareketini sağlayan faktörler; Karıncıkların kasılmasıyla oluşan kan basıncı, Damar duvarında bulunan düz kasların kasılma ve gevşeme hareketi, Arkadan gelen kanın öndeki kanı itmesi Kalpten aşağı inen damarlarda yer çekiminin etkisi |
2. Toplardamarlar
İskelet kaslarının kasılıp gevşemesi sırasında kasların baskı yaparak damarları sıkıştırması Kalpteki kulakçıkların gevşemesiyle oluşan negatif basınç (emme basıncı). Göğüs kafesindeki basınç değişmeleri. Atardamarlara pompalanan kanın itilmesi kanın toplardamarlarda taşınmasında etkilidir. Vücudun kalpten aşağıda olan bölümlerinde kan, bu kapakçıklar sayesinde geriye kaçmadan tek yönlü taşınır. (Kapakçıkların bozulması ile toplar damarlar genişleyerek varisleri meydana getirir.) Kan, kalp seviyesinin üstündeki toplardamarlarda yer çekiminden olayı kalbe geri döndüğü için bu toplardamarlarda kapakçık bulunmaz.
Toplardamarlarda dıştan içe tabakalar: Atardamarlardan farklı olarak toplardamarlarda; Dışta bulunan bağ doku lifleri azdır. Kas dokusu incedir. Orta tabakada elastik lifler yoktur. |
3. Kılcal Damarlar
|
BİLGİ: Atardamarların ve toplardamarların geçtikleri yerlerdeki doku sıvısı ile taşıdıkları kan arasında madde alışverişi olmaz. |
- Yetişkin bir insandaki yaklaşık 5 litre kanın 3 litresi toplardamarlarda, 1 litresi atardamarlarda, 1 litresi ise kılcal damarlarda ve kalpte bulunur. Damarların kan basınçları, (toplam kesit alanları ve kan akış hızları birbirinden farklıdır.
- Damarlar arasında kan basıncının en yüksek olduğu damar aorttur. Aorttan dallanan diğer atardamarlarda kan basıncı kılcal damarlara ve toplardamarlara oranla daha yüksektir. Doku kılcal damarlarında kan basıncı kısmen düşse de toplardamarlarda daha düşüktür.
- Dokular etrafındaki kılcal damarların vücutta kapladığı alan atardamara ve toplardamara göre daha fazladır. Bundan dolayı damarların vücuttaki toplam kesit alanları dikkate alındığında kılcal damarların toplam kesit alanı diğerlerine oranla daha fazladır.
- Kalpten pompalanan kanın damarlar içindeki akış hızı atardamarlarda diğer damarlardaki akış hızından daha yüksektir. Kılcal damarlarda kanın akış hızı azalır. Bu olay doku sıvısı ve kan arasındaki madde geçişine yardımcı olur.
DAMARIN KARŞILAŞTIRILMASI | ||
ATARDAMAR | TOPLARDAMAR | KILCAL DAMAR |
İçte tek katlı yassı epitel (endotel), ortada elastik lifli düz kas, dışta lifli bağ doku bulunur | İçte tek katlı yassı epitel (endotel), ortada düz kas (lifsiz), dışta az lifli bağ doku bulunur. | Bağ ve düz kas dokusu bulunmaz.Temel zar üzerinde bulunan endotel denilen tek sıralı yassı epitelden oluşur. |
Akciğer ve aort atardamarlarının karıncıklardaki başlangıç yerlerinde yarım ay kapakçıkları bulunur. | Vücudun alt kısımlarındaki toplardamarlarda tek yöne açılan kapakçıklar bulunur. | Yarım ay kapakçığı veya kapakçık benzeri yapılar bulunmaz. |
Akciğer atar damarı hariç temiz kan kan taşır. | Akciğer toplar damarı hariç kirli kan taşır. | Madde alışverişinin yapıldığı damarlardır. |
Kalpteki kanı organlara götürür. | Organlardaki kanı kalbe getirir. | Dokularla gaz ve besin alışverişi yapılır. |
Damar çeperi (duvarı) en kalın damarlardır. | Damar çeperi (duvarı) ince damarlardır. | Damar çeperi çok ince olan damarlardır. |
Cilt yüzeyinin derinliklerinde bulunur. | Cilt yüzeyine yakın bulunur. | Genellikle atardamar ile toplar damar arasında bulunur. |
KAN: Kan doku, kan hücreleri ve plazma olmak üzere iki bölümde incelenir. Yetişkin bir insanda ortalama 5 litre kan bulunur. Kanın %55'ini plazma, %45'ini ise kan hücreleri oluşturur. Pıhtılaşması önlenmiş kan, santrifüj edilirse kanın hücreleri ağırlıkları nedeniyle tüpün tabanına çöker. Üstte kan plazması adı verilen kısım kalır. Çöken hücrelerin büyük kısmını alyuvardır. (Yaklaşık %41’i alyuvarlardan oluşur.) (Hematokrit değeri (HCT: kandaki alyuvarların yüzdesi) denilen bu değer bazı hastalıkların tanısında kullanılabilir.) Kanın hücresel elemanlarının ve plazma kısmının oranı; yaş, cinsiyet ve başka faktörlere bağlı olarak değişebilir. Alyuvarların üzerinde alyuvarları plazmayla ayıran yaklaşık %4’lük kısım akyuvarları ve kan pulcuklarını içerir Yetişkinlerde vücut ağırlığının yaklaşık %7’si kan hacmini oluşturur. Kanın optimum pH’ı 7,4 olup çok dar sınırlar (7,0-7,8) içinde değişebilir. Kanın başlıca dört görevi vardır. Taşıma, koruma, düzenleme ve savunma. Kan ilgili doku ve organlara oksijeni, karbondioksidi, metabolik atıkları, kullanılan ilaçları ve hormonları taşır. Hasar gören damardan kan kaybının önlenmesini sağlar. (Pıhtılaşma mekanizmalarıyla) (Heparin ise kanın damar içinde pıhtılaşmasını önler.) Vücudun su, elektrolit ve pH dengesinin sağlanmasında etkilidir. Mikroorganizma ve hastalıklara karşı vücudun savunulmasında etkili olur. (Akyuvarlar ve antikorlar ile sağlanır.) Oluşan ısının vücuda dağılmasını sağlar. |
BİLGİ: Farklı yoğunluklara sahip olan çözelti içindeki maddeleri ağırlıklarına göre çöktürmeye santrifüj denir. |
- Kan dokunun sıvı olan ara maddesine plazma denir. Plazma, içinde bulunan çözünmüş proteinlerden dolayı sarı renktedir.
- Kan plazmasının yaklaşık %90'ı su, %7'si protein (albumin, globülin, fibrinojen), geri kalan kısmı hormon, antikor, vitamin, amino asit, karbonhidrat, yağ, amonyak, üre, ürik asit, enzim (sindirim enzimi hariç) gibi organik maddelerle sodyum, klor, magnezyum, bikarbonat gibi iyonlardan oluşur.
- Kan plazması ile doku sıvısının iyon bileşimi benzerdir.
- Kan plazması ile doku sıvısı arasındaki en önemli fark kan plazmasındaki yüksek protein yoğunluğudur.
- Kan pıhtılaşırsa kan plazmasındaki pıhtılaşma faktörleri denen proteinler plazmadan ayrılır. Oluşan pıhtının üstündeki sarı renkli berrak sıvıya kan serumu denir.
Kan Plazmasının İçeriği | |
Kan Plazmasında Bulunan Maddeler | Görevi |
Su | Taşıma, çözücü |
Kalsiyum, sodyum, potasyum, magnezyum, bikarbonat gibi iyonlar | Ozmotik basınç ve pH dengesinin ayarlanması |
Plazma proteinleri Fibrinojen Albumin Antikorlar Histamin | Pıhtılaşma Ozmotik basınç ve pH dengesinin ayarlanması Savunma Kılcal damar geçirgenliğinin ayarlanması |
Taşınan Maddeler: Heparin, oksijen, hormonlar, glikoz, amino asit gibi besin monomerleri, vitaminler, metabolik atıklar, CO2, üre vb. |
Kanın Hücreleri:
- Kanda üç hücresel eleman vardır
1.Alyuvarlar (eritrosit),
2.Akyuvarlar (lökosit)
3.Kan pulcuğu (trombosit)
- Akciğerlerden dokulara oksijen, dokulardan akciğerlere karbondioksit taşır.
- Aktif hareket edemezler, kan akışıyla bir yerden başka bir yere taşınırlar.
- Alyuvar sayısı cinsiyete, yaşa ve deniz seviyesinden yüksekliğe göre değişir.
- Sağlıklı bir erkekte 1 mm3 kanda 5-6 milyon, sağlıklı bir kadında ise 4-5 milyon alyuvar bulunur.(Erkeklerdeki alyuvar sayısının fazla olmasının nedeni erkek eşey hormonunun kan yapımını artırıcı etkisidir)Yükseğe çıkıldıkça atmosferdeki oksijen miktarı azalır. Bu nedenle birim zamanda vücudun gerek duyduğu oksijeni karşılamak için yüksek yerlerde yaşayanlarda alyuvar sayısı daha fazladır.
(Fetüste 3-5. aylar arasında karaciğer ve dalakta üretilen alyuvarlar, gebeliğin 5. ayından itibaren yaşamın sonuna kadar kırmızı kemik iliğinde üretilir.)
- Eritropoietin hormonu kemik iliğinden alyuvar yapımını uyarır.( Eritropoietin böbrekten %90 ve karaciğerden %10 salgılanır)
- Ortamda O2 azalırsa alyuvar yapımı hızlanır.
- Alyuvarlar üretildikten birkaç gün sonra çekirdeklerini ve diğer organellerini kaybederek iç bükey disk şeklini alır.
- Olgunlaştıklarında bu yapılarını kaybettikleri için bölünemez ve kendilerini yenileyemez.
- Yapılarında kana kırmızı rengini veren hemoglobin bulunur.(Hemoglobin, hem ve globin olmak üzere iki kısımdan meydana gelmiştir. Hem kısmı demir atomu bulundurur. Globin ise proteindir.)
- Hemoglobin, oksijen ve karbondioksitin taşınmasında görev alır.
- Alyuvarlar yaklaşık 250 milyon hemoglobin molekülü içerir.(Her bir hemoglobin molekülü dört O2 bağlayabildiğinden, bir alyuvarın bir milyon kadar O2 taşıyabileceği anlaşılır. Her alyuvar ATP ihtiyacını da anaerobik solunumla karşıladığı için O2 molekülünü hiçbir şekilde kullanıp azaltmaz.)
- Kan kaybı, yetersiz alyuvar üretimi, alyuvar yıkımının fazla olması gibi nedenler anemi nedenidir.(Anemik bireylerde vücuda yeterli oksijen gitmediğinden soluk cilt, baş ağrısı, baş dönmesi, nefes darlığı gibi belirtiler ortaya çıkabilir.
- Enerjinin kaynağı glikoliz (laktik asit fermantasyonu) ile karşılar. (Anaerobik yolla laktik asite dönüştürülen glikozdur.)
Akyuvarlar (Lökositler / Beyaz Kan Hücreleri):
Ayrıca akyuvarlar hasar görmüş doku parçalarını da yok eder.
Bazı akyuvarlar vücuda giren yabancı maddeleri tanıyabilen kan hücrelerine (hafıza hücreleri) dönüşür ve uzun zaman yaşayabilir. · Vücudun savunmasında iki şekilde görev alır. Bazı akyuvarlar enfeksiyon etkenlerini fagositozla doğrudan yok eder. Bazıları ise enfeksiyon etkenlerine karşı antikor denilen özel proteinler sentezler. · Diğer kan hücrelerinden farklı olarak çekirdekleri ve organelleri vardır. · Akyuvarların çeşidi çoktur. · Akyuvar çeşitlerinden olan B ve T lenfositler vücudun savunmasında görev alır. Timus bezinde olgunlaşan T lenfositler doğrudan mikroorganizmalara saldırırlar. (Hücresel bağışıklık). Kemik iliğinde olgunlaşan B lenfositler ise bakteri ve virüse karşı antikor sentezleyerek onları etkisiz hâle getirir (Humoral bağışıklık). · Lenfositler, fagositoz yapmaz. Üretim yeri olan kemik iliğinde olgunlaşanlarına B lenfosit, timüs bezinde olgunlaşanlarına T lenfosit denir. B lenfositler antikor üreterek mikroplarla savaşır. T lenfositler ise hücresel bağışıklık sağlar. |
Lökositlerin Sınıflandırılması
A. Granülositler: Bu lökositlerin sitoplazmalarında boyanabilen tanecikleri vardır. Kırmızı kemik iliğinde yapılır. Bunlar nötrofiller, eozinofiller ve bazofiller olmak üzere üç çeşittir. 1.Nötrofiller: Tüm lökositlerin % 62’sini oluşturur. Çekirdekleri parçalıdır. Nötrofillerin en önemli özelliği fagositoz yapabilmeleridir. Fagositoz yetenekleri en güçlü olan granülositlerdir. 2.Eozinofiller: Tüm lökositlerin % 2- 3’ünü oluşturur. Çekirdekleri genellikle iki parçalıdır. Fagositoz yetenekleri nötrofiller ve monositlere göre daha azdır. Eozinofil granülleri histamin ve plazminojen içerir. Alerjik reaksiyonlarda, deri ve paraziter hastalıklarda eozinofillerin sayıları artar. 3.Bazofiller: Tüm lökositlerin % 0,4’ünü oluşturur. Bazofiller vücutta küçük kan damarları boyunca çok sayıda bulunan mast hücrelerine benzer. Yapılarında bol miktarda antikoagülan bir madde olan heparin taşırlar. Bazofiller yapılarında heparinden başka histamin ve serotinin de taşırlar. Histamin ve serotonin kan damarları aktivitesi üzerine etkili (vazoaktif) maddelerdir. B. Agranülositler: Yapılarında granül bulundurmazlar. Bunlar monositler ve lenfositler olmak üzere iki çeşittir. 1.Monositler: Tüm lökositlerin % 5,3’nü oluşturur. Kırmızı kemik iliğinde üretilir. Diapedes ile dokular arasına geçer, burada gelişip büyüyerek doku makrofajları adı verilen hücreleri oluşturur. Yerleştikleri dokuya göre değişik isimler alır. Monositler ve makrofajlar da çok güçlü fagositoz yeteneğine sahip hücrelerdir. 2.Lenfositler: Tüm lökositlerin % 30’unu oluşturur. Kemik iliği, lenf bezleri ve dalak, tymus, bademcikler gibi lenfoid organlarda üretilir. Lenfositler organizmayı bakterilere, virüslere, mantarlara, yabancı dokulara ve tümörlere karşı dirençli kılmak için çalışırlar. Fagositoz yetenekleri yoktur. Lenfositler B ve T olmak üzere iki alt gruba ayrılırlar. B lenfositler, antijenlere karşı antikor veya immunoglobulinler adı verilen özel protein moleküllerini sentezler. T lenfositler ise hem B lenfositlerin antikor üretimini düzenleyen hem de antijenlerle doğrudan savaşan hücrelerdir. Bu nedenle T lenfositlerin oluşturduğu bağışıklığa hücresel bağışıklık, B lenfositlerin oluşturduğu bağışıklığa ise humoral bağışıklık adı verilmektedir.
|
Kan Pulcukları (Trombositler):
|
BİLGİ: Tüm kan hücreleri, kemik iliğinde bulunan kök hücreler tarafından yapılabilir. 1mm3 kanda kan hücrelerinin bulunma oranları; Alyuvarlar> Kan pulcukları >Akyuvarlar |
Kanın Pıhtılaşma Mekanizması
- Eğer damar hasarı küçükse sadece trombosit tıkacı, kan kaybını tamamen durdurur.
- Eğer hasar büyükse;
1.Trombositlerden ve hasar gören damar çeperinden tromboplastin salgılanır.
2. Tromboplastin, plazmadaki inaktifprotrombini, trombine dönüştürür.
(Bu olay Ca++, K vitamini ve O2 etkisi ile gerçekleşir.)
3. Trombin kan plazmasında inaktif halde bulunan fibrinojeni fibrin iplikçiklerine dönüştürür.
4. Fibrin iplikçiklerinin oluşturduğu ağ, trombosit tıkacı üzerine yapışıp kan hücrelerini ve plazmayı da içine alarak pıhtıyı oluşturur.
- Pıhtılaşmayı sağlayan protrombin ve fibrinojen inaktif olarak karaciğerden sentezlenir. Yine karaciğerden sentezlenen heparin kanın damar içinde pıhtılaşmasını önler. Damar dışında aktif değildir.
Kan Grupları:
Sadece A antijeni varsa A grubu, sadece B antijeni varsa B grubu, A ve B antijeni birlikte varsa AB grubudur. Günümüzde insanların %47’si O grubu, %41‘i A grubu, %9‘u B grubu, %3’ü AB grubu kana sahiptir.
İkisi de varsa plazma antikor içermez. |
BİLGİ: Antijen: Bir canlıya verildiğinde antikor oluşumunu uyaran protein yapılı moleküllere denir. Antikor: Antijenlere karşı oluşturulan savunma proteinleridir |
A ve B antijenlerinden farklı olarak alyuvar zarı üzerinde Rh faktörü antijenleri de bulunabilir. En yaygın Rh faktörü antijen D’dir. Bu antijene sahip bireyler, Rh pozitif olarak adlandırılır Antijen bulundurmayanlar Rh negatif olarak adlandırılır. İnsanların %85'i Rh (+), %15'i Rh (-) kan grupludur. Rh negatif bireylerin plazmasında üretilecek Anti-D antikorları, Rh antijeniyle ilk karşılaşmadan itibaren sentezlenir. Kan nakli, bireyin alyuvarlarında antijen; plazmasında antikor bulundurmasına göre yapılır. Herhangi bir antijene sahip bireyin kanı, buna karşı antikor içeren bireye verilmemelidir. Genellikle bireyler, kendi kan grubundan olan bireylerden kan alabilir Kan nakillerinde Rh faktörü de önemlidir. Aşağıdaki şemada Rh faktörleri arasındaki alışveriş gösterilmiştir. Bir kişiye kendi kan grubundaki antikorlarla reaksiyona girecek başka gruptan bir kan verilirse kanında aglütinasyon (çökelme) başlar. (Vericinin kanında alıcı için yabancı bir protein (A ya da B antijeni) var ise alıcı tarafından üretilen antikorlar (anti A ya da anti B) yabancı proteine tutunur ve kan hücreleri birbirine yapışarak kümelenir. Bu olaya çökelme (aglütinasyon) adı verilir.) Çökelen kan, damarları tıkar ve alyuvarların parçalanması sonucu alyuvar sayısı hızla azalır ve hemoglobin plazmada artar.Böbrek damarları daralır ya da tıkanır, akut böbrek yetmezliği ortaya çıkar. Hemoglobinin yıkılması sonucu bilirubin ortaya çıkar. Bilirubinin vücuttan atılmasında meydana gelen yavaşlama sonucu sarılık oluşur. Bu durum genellikle yeni doğan bebeklerde fizyolojik sarılık olarak görülür. |
Rh Kan uyuşmazlığı (eritroblastosisfetalis):
Kan gruplarının belirlenmesi:
|
BİLGİ: Günümüzde birinci doğumdan hemen sonra anne kanında oluşan antikorları etkisiz hale getiren bir ilaç (Anti – D Gamma Globülin) anneye verilerek antikor oluşumu önlenebilmekte ve sağlıklı doğumlar sağlanabilmektedir. |
BİLGİ: Her ne kadar farklı gruplar arasında kan nakli mümkün ise de ideal olan, herkesin kendi grubuyla kan alışverişi yapmasıdır. Çünkü farklı gruplar arasında kan nakli yapıldığında az da olsa bir çökelme oluşur. Bu durum kanı zaten azalmış olan, damarları büzüşmüş olan kişide damar tıkanmalarına neden olabilir. Hayati risk oluşturabilir. |
BİLGİ: Bir insanın kan grubu kemik iliği nakli sonrası değişebilir. İlik naklinin yanı sıra çok nadir de olsa bazı hastalıklar kan grubunun değişmesine neden olabilir. Ayrıca sonuçları 2015 yılında Journal of theAmerican Chemical Society dergisinde yayımlanan bir araştırmada bilim insanları kırmızı kan hücrelerinin yüzeyindeki A ve B antijenlerini uzaklaştıran bir enzim keşfetti. Bu gelişme gelecekte kan grubunun yapay olarak değiştirilebileceği anlamına gelebilir. (Bilim genç TUBİTAK) |
KILCAL DAMARLARDA MADDE ALIŞVERİŞİ (STARLİNG HİPOTEZİ)
|
BİLGİ: Kanın kendisine özgü karakteristik bir kokusu vardır. Bu koku plazmada bulunan yağ asitlerinden ileri gelir. Kan kokusu türlere ve cinsiyete göre değişebilir. |
Balıklar hariç tüm omurgalılarda kan dolaşım sistemi dışında lenfatik sistem (lenf sistemi) adını alan ikinci bir dolaşım sistemi bulunur.
Kılcal damarlardaki madde alışverişi esnasında doku sıvısına geçen küçük proteinler, akyuvarlar ve bazı maddeler kılcal kan damarlarına geri dönemez. İşte hücreler arası boşluklarda kalan bu doku sıvısının kan dolaşımına geri dönmesini sağlayan dolaşıma lenf dolaşımı denir.
LENF DOLAŞIMI
1.Lenf sıvısı. 2.Lenf damarları. 3.Lenf düğümleri. Lenfʼin alyuvarı ve atar damarı yoktur. Akyuvarı, kılcal damarı ve toplar damarı vardır. |
1.Lenf Sıvısı (Akkan)
|
2. Lenf Damarları
Lenf Kılcalları
Birinci lenf damarı: Göğüs lenf kanalı (torasik kanal) adını alır ve vücudun alt bölgesinin lenfini, sol köprücük kemiği altındaki kan toplar damarına taşır. İkinci lenf damarı: Büyük lenf damarı adını alır ve vücudun üst bölgesinin lenfini sağ köprücük kemiği altındaki toplar damara taşır.
|
3. Lenf Düğümleri
|
Ödem: Hücreler arası ortamda sıvı birikmesi ödem olarak adlandırılır. Ödem durumunda sıvı, hücre içinde hareket eder ve hücreler şişer. Beyin hücreleri sıvı artışına en hassas yapılardır. Ödem Nedenleri:
|
Lenf sıvısının hareketi;
Lenf sıvısının kan dolaşımına katılma yolları Lenf sıvısı kan dolaşımına iki yol ile katılır.
Her iki yoldan gelen lenf sıvısının ilk karıştığı ve kalbin sağ kulakçığına döküldüğü damar üst ana toplar damarıdır Lenf sıvısının hareketi;
|
1. KAN DOLAŞIMI Kanın vücuttaki dolaşımı büyük ve küçük kan dolaşımı olarak iki kısımda incelenir: a.Küçük kan dolaşımı (akciğer dolaşımı): Kalp ile akciğer arasındaki kan dolaşımıdır. Kalpteki oksijence fakir kanın akciğer atardamarı ile sağ karıncıktan çıkıp akciğerlere giderek oksijence zenginleştikten sonra akciğer toplardamarıyla sol kulakçığa dönmesidir. Amaç; kanın temizlenmesini sağlamaktır. Kanın İzlediği Yol: b. Büyük kan dolaşımı (sistemik kan dolaşımı): Akciğer hariç, vücudun diğer organları ile kalp arasındaki dolaşımdır. Amaç; Organlara (akciğer hariç) O2 ve besin taşımak, oluşan CO2 ve atıkları bu organlardan uzaklaştırmaktır. Kanın izlediği yol:
Yine küçük kan dolaşımında görevli olan her bir akciğerden iki akciğer toplardamarı olmak üzere toplam dört toplardamar sol kulakçığa temiz kan getirir. |
|
BİLGİ: Bağışıklık hücreleri (elemanları) Lökositler: Mikroorganizmaları fagositoz yoluyla veya antikor üreterek etkisiz hale getiren akyuvarlardır. Makrofajlar (Büyük yiyiciler): Dolaşımdaki monositlerin farklılaşması ile oluşur. Karaciğer, dalak ve lenf bezlerine yerleşir. Amipsi hareketlerle uyarılan yerlere giderek, gelişmiş fagositoz yetenekleri ile ölü kan hücrelerini, vücuda giren bakterileri yok eden hücrelerdir. Plazma hücreleri: Antikor üreterek bağışıklık sistemine yardımcı olurlar. Antikor: Antijenleri yok etmek için bağışıklık sisteminin ürettiği protein yapılı özel savunma maddeleridir. Antijen: Vücuda girdiğinde bağışıklık sistemi tarafından antikor üretimine yol açan yabancı moleküllerdir. Örneğin virüslere, bakterilere, mantarlara, protozoonlara, parazit solucanlara vb. canlılara ait moleküller, kanser hücreleri, polenler antijendir. Toksin: Mikropların salgıladığı zehirlerdir. Antitoksin: Toksinlere karşı yapılan antikorlardır. Dalak Timüs Bezi Karaciğer Kemik İliği Lenf Düğümleri Diyaframın altında, karın boşluğunun sol üst kısmında yer alır. Lenfosit ve monosit üretir, kanı süzer. Embriyo döneminde ve daha sonraki dönemlerde kemik iliğindeki alyuvar yapımı yetersiz olduğunda da alyuvar üretir. Makrofaj hücreler dalağa gelen kanda bulunan yaşlı alyuvarları ve kan pulcuklarını fagosite eder. Kemik iliği: Kırmızı kemik iliğinden bütün kan hücreleri üretilir. Timus bezi: Tiroit bezinin altında bulunur. Yaş ilerledikçe giderek küçülür ve yaklaşık 25 yaşlarında körelir. Kemik iliğinde oluşan lenfositler, burada olgunlaşarak T lenfosit adını alır. Daha sonra da lenf düğümlerine yerleşir. |
Deri: Deride bulunan ter ve yağ bezlerinin salgıları pH’ı düşürerek mikroorganizmaların yerleşmesini ve üremesini önler. Solunum yolu: Havadan solunum yoluyla alınan mikroorganizmalar, burun kılları ve soluk borusundaki hücrelerin oluşturduğu mukusla sarılarak dışarı atılır. Gözyaşı: Gözyaşında bulunan lizozim enzimi, çevreden göze gelen mikroorganizmaları parçalar. Mide asiti ve enzimler: Midedeki HCI ve enzimler, besinlerle vücuda giren mikroorganizmaları yok eder. Tükürük: Gözyaşında olduğu gibi tükürükte bulunan lizozim enzimi, ağız yoluyla giren mikroorganizmaları öldürücü özelliktedir. |
Savunmanın İkinci Hattı:
2.Fagositoz yapan hücreler, 3.İltihaplanma (yangısal tepki) 4. Doğal katil hücreler. 5.İnterferon adı verilen antimikrobiyal proteinle 1. Vücut sıcaklığının yükselmesi: Herhangi bir dokunun mikroorganizmalarla enfekte olması durumunda vücut sıcaklığı yükselir. Vücut sıcaklığının yükselmesi hem mikroorganizmaların üremesini engeller, interferonların daha etkili çalışmasını sağlar hem de fagositozu kolaylaştırır. Aynı zamanda doku tamirini hızlandırır. Fakat vücut sıcaklığının çok yüksek olması enzimlerin yapısını bozar ve havale geçirmeye neden olabilir. Vücut savunmasında 38-39°C sıcaklık hücrelere zarar vermez ve savunmada önemlidir. 2. Fagositoz:
Örnek: Karaciğerdeki kupffer hücreleri, akciğerdeki makrofajlar bulundukları yerde sürekli kalan ve mikropları fagosite eden özel hücrelerdir. |
3. İltihaplanma (Yangısal tepki):
|
4. Doğal katil hücreler:
- Fagositoz yapmayan bu hücreler salgıladıkları perforin adlı bir protein ile virüs bulaşmış ya da kanserleşmiş hücreleri parçalayarak yok eder.
- Doku ve organ reddinden sorumlu olan başlıca hücrelerdir.
- Mikroorganizmaları fagosite etmez.
Doğal korunma yollarındandır.
Bazı hücrelerin interferon denilen antimikrobiyal proteinleri salgılamasıdır.
Virüsle enfekte olmuş hücreler tarafından üretilen interferon, sağlıklı hücrelerivirüslerin çoğalmasını önleyen enzimleri üretmeleri için uyarır.
Böylece grip, soğuk algınlığı gibi enfeksiyonlarda virüslerin hücreden hücreye yayılması önlenir.
Ayrıca interferon, fagositoz yapan savunma hücrelerinin uyarılmasında da etkilidir.
2. Özgül Bağışıklık:
· Birinci ve ikinci savunma hattını aşan mikroorganizmalar, üçüncü savunma hattında lenfosit adı verilen bağışıklık sistemi hücreleri ile karşılaşır.
Bu savunmada özgül bağışıklık olarak tanımlanır.
Kemik iliğinde oluşturulan ve antijenleri tanıma özelliğine sahip olan T ve B lenfositleri görev alır.
T lenfositleri hücresel bağışıklıkta,
B lenfositleri ise humoral bağışıklıkta etkilidir.
Bu hücreler olgunlaştıkları yere göre isimlendirilir.
Olgunlaşmalarını fetüs döneminde karaciğerde, doğum sonrasında ise kemik iliğinde tamamlayan lenfositlere B-lenfositleri denir.
Timus bezinde olgunlaşan lenfositlere ise T-lenfositleri denir.
Hücresel bağışıklık:
· Antijenlerin T lenfositlerini aktive etmesiyle başlayan bağışıklıktır.
Antijenlerin çoğu makrofajlar tarafından fagosite edilirken bir kısmı bazı proteinlere bağlanarak hücre yüzeyine taşınır ve T lenfositlerini aktive eder.
Aktive olan T lenfositleri çoğalır, bir kısmı bellek hücrelerine dönüşür, bir kısmı ise antijen ile doğrudan birleşir.
T lenfositleri, doğrudan temas ederek antijeni yok ettiği için bu bağışıklığa hücresel bağışıklık denir.
Hücresel bağışıklıkta T lenfositleri bakteriler, mantarlar, parazitler, doku nakillerinde yabancı hücreler ve kanser hücreleriyle mücadelede etkinlik gösterir.
Humoral (Sıvısal) Bağışıklık :
· B lenfositleri ile oluşturulan bağışıklık humoral (sıvısal) bağışıklık olarak adlandırılır.
Bunun nedeni oluşturulan antikorların çözünebilme özelliğinde olması, dolayısıyla kan ve lenf sıvısı ile taşınabilmesidir.
Humoral bağışıklıkta, B lenfositleri antijenle temas ettiklerinde hızla bölünerek plazma hücrelerini oluşturur.
Plazma hücreleri her antijene karşı özgül savunma proteinleri olan antikorlarıüretir.
Üretilen antikorlar kan ve lenf sıvısıyla enfeksiyonlu bölgeye taşınarak antijenleri etkisiz hâle getirir.
Bazı B lenfositleri ise antijeni tanıyan bellek hücrelerine dönüşür ve uzun süre dolaşımda kalır.
Antijen, ikinci kez vücuda girdiğinde ise hızla çoğalır ve onu etkisiz hâle getirir.
Bu şekilde oluşan kalıcı bağışıklıkla bazı hastalıklara karşı ömür boyu korunma sağlanır.
Kızamık, kabakulak gibi bazı çocukluk hastalıkları kalıcı bağışıklığa örnektir.
BİLGİ: Antijen – antikor kompleksi; nötralizasyon, kümeleşme veya çökelme meydana getirebilir. Böylece fagositoz kolaylaşır. Kompleman olarak adlandırılan bir grup protein enfeksiyon yokken işlevsizdir. Antikor, bakteri gibi yabancı bir hücreye bağlandığında aktifleşir. Kompleman protein, antikora bağlanır ve yabancı hücrenin duvarında bir delik açılmasını sağlar. Bu delikten yabancı hücre içine su girer ve yabancı hücre patlar. Humoral bağışıklık ile serbest virüsler, toksinler ve bakterilere karşı savunma yapılır. |
B. Bağışıklığın Kazanılması
- Bağışıklık iki şekilde kazanılır:
1.Doğal bağışıklık (kalıtsal bağışıklık) ve
2.Kazanılmış bağışıklık
1.Doğal bağışıklık:
İnsanlar bazı hastalık etkenlerine karşı doğuştan dirençlidir ve bu direnç genlerle yeni nesillere aktarılır. Doğal bağışıklıkta savunmanın birinci ve ikinci hattında görev alan yapılar rol oynar.
Böylece bazı hastalıklara karşı doğuştan korunma sağlanır.
Doğal bağışıklık türe ve ırka özgü olarak değişir.
Örnek:,
Siyahi insanlar sarı humma hastalığına yakalanmazlar.
Uçuk virüsü tavşanda öldürücü olmasına karşın insanda genel olarak ağız kenarında içi su dolu kabartıları oluşturur.
Tavuk kolerası, sığır vebası gibi virüslerin neden olduğu hastalıklara karşı insanlar doğal bağışıklığa sahiptir.
İnsanlar için öldürücü olabilen kızamık, boğmaca, çocuk felci gibi hastalıklar da hayvanlarda görülmez.
Serum, genel olarak mikroorganizmalara karşı bağışıklık gösteren at, sığır gibi hayvanlardan elde edilir ve hastalık anında tedavi amaçlı kullanılır. Bağışıklık sistemi uyarılmadığından etkisi kısa sürelidir. Anne sütü içinde bulunan antikorlar da bebeği geçici bir süre hastalıklara karşı koruduğundan pasif bağışıklık olarak kabul edilir.
|
- Alerji, çok sık görülen bağışıklık sistemi rahatsızlığı olarak kabul edilir.
- Bağışıklık sistemimizin antijenlere karşı vücudumuzu koruduğunu öğrendiniz.
- Bazı durumlarda ise bağışıklık sistemi normalde vücut için zararlı olmayan yabancı bir antijeni de tehlikeli olarak görebilir ve aşırı tepki verir.
- Alerji olarak tanımlanan bu durumun ortaya çıkışında genetik yatkınlık ve çevresel faktörler önemli rol oynar.
- Alerjiye neden olan antijenler, alerjen olarak tanımlanır.
- Vücut bu alerjenlere karşı antikor üretir ve onu yok etmeye çalışır.
- Vücudun alerjenlere karşı verdiği tepkiler arasında ciltte kabarıklıklar, kaşıntı, egzema, astım, saman nezlesi, konjoktivit gibi durumlar sayılabilir.
- Alerjenler solunum yolu, yiyecekler ve alerjenin deriden teması ile alınabilir.
- Alerjik tepkimelere yol açan maddeler kişiden kişiye değişebilir.
- Bunlar, penisilin ve sulfamid gibi bazı ilaçlar olabildiği gibi polen, bal, fındık, kivi, yumurta gibi besinler de olabilir.
- Alerjinin hangi maddeye karşı oluştuğunun belirlenebilmesi için deri testleri yapılır. Bazı alerjen maddelere karşı aşılar geliştirilmiştir.
DOLAŞIM SİSTEMİ
(DAMARLAR 1)
(BAĞIŞIKLIK (iMMUN) SİSTEMİ)
DOLAŞIM SİSTEMİ 6
(BAĞIŞIKLIĞIN KAZANILMASI VE HASTALIKLAR)
DOLAŞIM SİSTEMİ SORU ÇÖZÜMLERİ
DOLAŞIM SİSTEMİ
KALP YAPISI
DAMARLAR
KAN
DOLAŞIM SİSTEMİ 1 (KALP)
DOLAŞIM SİSTEMİ 2 (DAMARLAR)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder