22 Temmuz 2022 Cuma

ÜRİNER SİSTEM (BOŞALTIM SİSTEMİ)




Boşaltım, hücrelerin ve organizmanın canlılığını devam ettirebilmesi ve homeostazinin devamlılığının sağlanması için önemlidir. 

Boşaltım denince ilk akla gelen metabolizma atıkları 
suCO2, amonyak (NH3), üre [CO(NH2)2] ve ürik asittir (C5H4N4O3).

Üre: Karaciğerde amonyağa karbondioksit katılımıyla sentezlenen azotlu organik bir

bileşiktir. Memelilerin ve kurbağaların ana azotlu atığıdır. Amonyağa göre daha az 

zararlı olduğu, suda yüksek oranda çözünebildiği için vücuttan az su ile birlikte atılır.

Su; akciğerler, böbrekler ve deri yoluyla dışarıya verilir.



  



ÜRİNER SİSTEMİN YAPISI, GÖREVİ VE İŞLEYİŞİ
  • Canlılarda metabolizma sonucu oluşan, vücut için gerekli olmayan ya da vücuda zararlı olan maddelerin dış ortama verilmesine boşaltım denir. 

BİLGİ:

Canlılarda boşaltımın amaçları:

1.CO2, H2O, amonyak, üre ve ürik asit gibi) metabolik atıkları vücuttan uzaklaştırmak.

2.Kararlı iç dengeyi (homeostasiyi) korumak.

3.Vücudun su, tuz ve iyon dengesini sağlamak.

4.Kan pH’sı belirli değerler arasında sabit tutmak.

5.İlaçlar ve toksik olabilecek ilaç ürünleri gibi yabancı maddeleri vücuttan uzaklaştırmak.

6.Glikoz, amino asit gibi gerekli olan maddelerin vücutta kalması sağlamak.

7. Tüm canlılarda boşaltımın ortak amacı vücudun su ve iyon dengesini ayarlamaktır.



BİLGİ:

Boşaltım, hücrelerin ve organizmanın canlılığını devam ettirebilmesi ve homeostazinin devamlılığının sağlanması için önemlidir. Boşaltım denince ilk akla gelen metabolizma atıkları su, CO2, amonyak (NH3), üre [CO(NH2)2] ve ürik asittir (C5H4N4O3).

Üre: Karaciğerde amonyağa karbondioksit katılımıyla sentezlenen azotlu organik bir

bileşiktir. Memelilerin ve kurbağaların ana azotlu atığıdır. Amonyağa göre daha az 

zararlı olduğu, suda yüksek oranda çözünebildiği için vücuttan az su ile birlikte atılır.

Su; akciğerler, böbrekler ve deri yoluyla dışarıya verilir.



BİLGİ:

  • Amonyak, üre ve ürik asidin oluşması için vücutta azotlu bileşiklerin katabolik reaksiyonlara uğraması gerekir. Oluşan bu ürünlerden amonyağın, vücuttan atılabilmesi için çok fazla suya ihtiyaç duyulur. Vücudun su kaybetmesi, homeostatik dengenin bozulmasına sebep olacağından amonyağın büyük bir kısmı karaciğerde üre ve biraz da ürik aside çevrilerek vücuttan atılır. İnsanda amonyağın bir kısmı, tuzların fazlası, su ve ilaç gibi maddeler, ana azotlu atık olan üre, idrar şeklinde böbreklerden atılır.
  • Katabolik Reaksiyonlar: Hayvansal hücrelerin dış ortamdan aldıkları küçük moleküllerden kendi yapılarında kullanabilecekleri yeni moleküller sentezlemesi olayına anabolizma denir. Anabolizma sonucu meydana gelen maddelerin sindirim ve solunum tepkimeleriyle yıkılmasına katabolizma denir.
  •  Azotlu boşaltım atıklarının;
Canlılarda azotlu boşaltım ürünlerinin zehirlilik oranı çoktan aza doğru;
Amonyak, üre, ürik asit şeklindedir.

Bu atıkların vücuttan uzaklaştırılması için gerekli olan su miktarı çoktan aza

Amonyak, üre ve ürik asit şeklindedir.

Suda çözünme oranları: 

Amonyak > Üre > Ürik asi

  • İnsanlarda azotlu atıkların üreye çevrilerek vücuttan uzaklaştırılması, su kaybını engelleyici bir adaptasyona örnektir.
Üretiminde harcanan ATP miktarları: 

Ürik asit >Üre > Amonyak




BİLGİ:

Canlılardaki başlıca boşaltım maddeleri ve atıldığı yapılar:

Deri: CO2, üre, ürik asit, tuz, su

Bağırsak: Safra (en önemlisi), bilurubin ve az miktarda su

Akciğer: Su buharı ve karbondioksit

Böbrek: Üre, tuz, su, kreatin, B ve C vitaminlerinin fazlası ve diğer maddeler.

Sindirim atığı atma (dışkılama) doğrudan boşaltım değildir.




BİLGİ:

1.Amonyak (NH3):  En zehirli boşaltım maddesidir. Atılması sırasında bol suya ihtiyaç duyulduğu için, su kaybı problemi olmayan suda ya da nemli ortamlarda yaşayan canlılarda gözlenir.

Paramesyum gibi tek hücrelilerde, hidra ve planarya gibi omurgasız hayvanların çoğunda, balık ve kurbağa larvası gibi omurgalılarda azotlu atık amonyaktır.

2.Üre: Amonyaktan daha aza zehirlidir. Ancak yine dışarı atılırken bir miktar suyla birlikte atılır. İnsanlar azotlu artık olarak üre atarlar. Üre sentezi karaciğerde gerçekleşir. Memeliler, çoğu amfibienler, köpekbalıkları, bazı kemikli balıklarda azotlu atık üredir.

3.Ürik asit: Suda çözünmez. Ürik asit kristalleri sindirim kanalıyla atılır ve vücudun aşırı su kaybı önlenmiş olur. Kuşlar, böcekler, birçok sürüngen ve toprak salyangozlarının azotlu boşaltım ürünü ürik asittir.

  • Memeliler (insan) amonyağı karaciğerin kupfer hücrelerinde ornitin devri reaksiyonları ile üreye dönüştürür.
1 molekül üre sentezi için;

2 molekül amonyak, 1 molekül CO2, 3 molekül ATP harcanır. Su hem oluşur hem de harcanır.



BİLGİ:

Canlılarda görülen azotlu atık çeşitleri

Canlıların azotlu boşaltım atıkları amonyak (NH3), üre ve ürik asittir.

Amonyak, protein ve nükleik asitlerin hücre içerisinde yıkımı ile veya amino asitlerin karbonhidratlara dönüşmesi sırasında oluşur.

Çok zehirli amonyak, birçok canlıda az zehirli üre ve ürik aside dönüştürülerek atılır.



  • Boşaltımda görev alan organlardan oluşan sisteme üriner sistem adı verilir. 
  • Hücrede metabolik olaylar sonucu oluşan atıklar, zararlı ve zehirli maddeler boşaltım ürünleridir.
  • Azotlu bileşikler olan proteinler ve nükleik asitler, hücrede yıkılırken zehir etkisine sahip amonyak açığa çıkar. Vücut, bu amonyağı karaciğerde üre döngüsüyle üreye çevirir.
  • Amonyağın üreye dönüştürülmesi karasal canlılarda su kaybını azaltmaya yönelik bir adaptasyondur. 
  • Üre, diğer metabolik atıklarla üriner sistem ile vücuttan uzaklaştırılır. 
  • Üriner sistem, atık maddeleri vücuttan uzaklaştırırken aynı zamanda vücut sıvılarının hacminin ve bileşiminin kontrolüne yardımcı olur.
  • Üriner sistem, 
Yabancı maddeleri ve metabolik atıkları vücuttan uzaklaştırır.

Vücudun su dengesini düzenleyerek kanın hacmini ve basıncını da ayarlar. 

Sodyum, potasyum ve klor gibi elektrolitlerin kan plazmasındaki yoğunluğunun ayarlar.

Kanın pH seviyesinin dengelenmesine de katkıda bulunur. (Bikarbonat ya da hidrojen atar)

D3 vitaminini aktifleştirerek kalsiyum seviyesinin ayarlanmasına yardım eder.

Üriner sistem ve karaciğerle uzun süreli açlık durumunda laktik asit, pirüvat, gliserol, aminoasit gibi karbonhidrat olmayan kaynaklardan glikoz sentezlenir. Böylece vücudun şeker ihtiyacı karşılanır. 

Böbrekler eritropoietin hormonu salgılayarak kemik iliğinde alyuvar yapımını uyarır. Bu nedenle kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda genellikle anemi gelişir. 
Böbrekler hasar görmüşse görevini yerine getirmez. Dolayısıyla yeterli düzeyde eritropoietin hormonu salgılayamazlarsa alyuvar sayısında sürekli bir düşüş söz konusu olur. 

  • Uzun süreli açlıkta böbreklerde aminoasit,yağ asidi ve gliserol’den glikoz sentezlenir.(Glukoneogenez)
İnsanda üriner sistemini oluşturan yapılar; 
  • Böbrekler, 
  • Üreter,
  • İdrar kesesi (mesane) 
  • Üretra

Böbrekler: Kanı süzerek idrar oluşumunu

Üreter (idrar kanalı): Oluşan idrarın idrar kesesine taşınmasını

İdrar kesesi (mesane): İdrarın depolanmasını

Üretra (dış idrar kanalı): İdrarın vücut dışına atılmasını sağlar.











  • Böbrek atardamarıyla böbreklere gelen kan burada süzülür. İdrar, üreterle idrar kesesine taşınır. İdrar kesesinde depolanan atıklar üretrayla dışarı atılır.


BİLGİ:

Üretranın çevresinde çizgili kaslar bulunduğu için idrar çıkarma kontrol altına alınabilir.

Erkeklerde üretra kanalından farklı zamanlarda hem idrar hem de sperm atılır.

Dişilerde ise üretra kanalından sadece idrar atılır.




BÖBREĞİN YAPISI:
Böbrekler; 
Karın boşluğunun arka tarafında yer alır.
Bir çift organdır.
Yetişkin bir insanda her biri yumruk büyüklüğünde yaklaşık 150 gram ağırlığındadır.
İdrar oluşumunu sağlar
Kalpten çıkan oksijence zengin kanın yaklaşık %25’i böbreklere gelir. 
Dakikada yaklaşık 1100 ml kan böbreklerden geçer. 
Böbrekler; kabuktan (korteks), özden (medulla) ve havuzcuktan (pelvis) oluşur.
Böbrek, bağ dokudan oluşmuş bir zarla çevrilidir.
İdrar; böbrekteki nefronlar tarafından oluşturulur, kanallar vasıtasıyla havuzcukta toplanır, üreterle mesaneye taşınır.









NEFRONUN YAPISI:
  • Böbreklerin işlevsel birimleri nefronlardır. Bu yapılara süzme birimi de diyebiliriz.
  • Yetişkin bir insanın her bir böbreğinde yaklaşık bir milyon nefron bulunur. 
  • Kabuk ve öz bölgelerinde konumlanan nefronların bazıları öz bölgesinin derinliklerine kadar uzanır
  • Nefronlar, suyun geri kazanımında ve yoğun idrar oluşumunda etkilidir. 
Bir nefronu oluşturan temel kısımlar:
1.Malpighi Cisimciği
a. Gomerulus kılcalları
b. Bowman kapsülü

2.Boşaltım Kanalcığı (Nefron Kanalcığı)
a. Proksimal tüp
b. Henle kulpu
c. Distal tüp
d. İdrar toplama kanalları.












BİLGİ:

Böbrek atardamarı, metabolik atıklar bakımından kirli, oksijen yönüyle temiz kan taşır ve kanı böbreğe getirir.

Böbrek toplardamarı ise, metabolik ürünler yönüyle temiz, karbondioksit bakımından kirli kan taşır.



1.Malpighi Cisimciği: 
  • Glomerulus kılcalları Bowman (Bovman) kapsülü adı verilen bir kapsülle çevrilidir. 
  • Glomerulus kılcalları ve Bowman kapsülünün oluşturduğu yapıya Malpighi cisimciği denir.
a. Glomerulus Kılcalları:
  • Her bir nefronda nefrona kanı getiren getirici atardamar ile kanı götüren götürücü atardamar arasında bir kılcal damar yumağından oluşmuş glomerulus bulunur. 
  • Bowman kapsülünün içini dolduran kılcal damarlardan oluşmuş bir atardamar yumağıdır. 
  • Bowman kapsülüne giren getirici atardamar, glomerulus yumağını oluşturan kılcallara ayrılır. 
  • Bu kılcallar birleşerek götürücü atardamar olarak Bowman kapsülünden çıkar. 
  • Çıkan bu atardamar, böbrek kılcallarına ayrılarak nefron kanalcıklarının etrafını sarar ve daha sonra birleşerek böbrek toplardamarına bağlanır.
  • Getirici atardamar, kanı glomerulus kılcallarına getirirken; götürücü atardamar, süzülmüş kanı glomerulus kılcallarından alarak bowman kapsülünden çıkar.
  • Kan plazmasındaki bazı maddeler, kan basıncının etkisiyle glomerulus kılcallarından Bowman kapsülüne geçer.
  • Atardamarlar arasında meydana gelmiş glomerulus kılcalları çift katlı epitele sahiptir.Bu nedenle yüksek kan basıncına diğer organlara ait kılcal damarlardan daha dayanıklıdır.
  • Henle kulpunun inen ve çıkan kollarının alt tarafı daha ince duvarlara sahiptir.
  • Bowman kapsülüne geçen süzüntü, nefron tübüllerinden (kanallarından) geçerek işlenir. 
  • Sırasıyla proksimal tüpten, Henle kulpundan ve distal tüpten geçen süzüntünü içeriği işlenerek değişir.







BİLGİ:

Glomerulus kılcallarının çift katlı olmasına karşılık doku kılcallarından daha fazla geçirgen olmasının nedeni: Glomerulus kılcallarının kan basıncının yüksek olması ve por sayısının fazla olmasıdır.

 


b. Bowman Kapsülü:
  • Glomerulusun etrafını tamamen saran, nefronun kanalcığının genişlemiş başlangıç kısmıdır. 
  • Tek katlı yassı epitelden oluşur.
  • Glomerulusta kanın süzülmesi ile oluşan süzüntünün boşaltım kanalcığına aktarılmasını sağlar.

2.Boşaltım Kanalcığı (Nefron Kanalcığı):

  • Bowman kapsülünün devamı olan nefron kanalcığı kübik epitel hücrelerden oluşmuştur.
  • Proksimal tüp, henle kulpu ve distaltüpden olmak üzere üç kısımdan oluşur.
a.Proksimal tüp;
  • Kabuk bölgesinde bulunur. 
  • Bu yapının devamı öz bölgesinde henle kulpunu meydana getirir.
b.Henle kulpu;
  • Öz bölgesinden tekrar kabuk bölgesine çıkarak ikinci kıvrımlı kısım olan distal tüpü oluşturur.
c.Distal tüp;
  • Daha geniş olan idrar toplama kanalına bağlanır. 
  • İdrar toplama kanalları öz bölgesinde piramit şeklindeki yapıları meydana getirir. 
  • İdrar toplama kanallarının açık uçları piramidin tepesinden havuzcuğa açılır.







Glomerulus kılcalları ile diğer doku kılcallarının karşılaştırılması

Glomerulus Kılcalları

Vücut Kılcalları

İki (getirici ve götürücü) atardamar arasında yer alır.

Bir atardamar ile bir toplar damar arasında yer alır.

Kan basıncı doku kılcallarının kan basıncının yaklaşık iki katı kadar fazladır. (70 mmHg)

Kan basıncı glomerulus kılcallarına göre daha düşüktür.

Kan basıncı her yede aynı yani sabittir.

Kan basıncı, atardamar ucundan toplardamar ucuna doğru gittikçe azalır.

Çift katlı yassı epitel dokudan (endotel) oluşur.

Tek katlı yassı epitelden oluşur.

Madde geçirgenliği daha fazladır.

Madde geçirgenliği daha azdır.

Yüksek kan basıncının etkisiyle sadece madde çıkışı (süzülme) olur. Madde geçişi tek yönlü gerçekleşir.

Atardamar ucundan madde çıkışı (süzülme), toplar damar ucundan ise madde girişi (geri emilim) olur. Madde geçişi çift yönlüdür.

·         Glomerulus kılcallarının çift katlı olması yüksek kan basıncına dayanma özelliği kazandırır.

 




BİLGİ:
Getirici atardamardan götürücü atardamara doğru gidildikçe damar daralır.
Bu durum glomerulusta kan basıncının düşmesini engeller.












BİLGİ:
Sağlıklı bireylerde, böbrekler tarafından sentezlenip salgılanan eritropoietin hormonu, kırmızı kemik iliğini uyararak alyuvar üretimini sağlar. 
Bu hormon, hücrelerde yeterli düzeyde oksijen bulunmaması durumunda salgılanır.
Eritropoetinin %90’nını böbrekler, %10’ununu karaciğer üretir.







İDRAR OLUŞUMU:
Böbrek; nefronlarda idrar oluşturma işlevini üç aşamada gerçekleştirir.
1.Süzülme, 
2.Geri emilim ve 
3.Salgılama 


İDRAR OLUŞUMU:
  • Böbrek; nefronlarda idrar oluşturma işlevini üç aşamada gerçekleştirir.
1.Süzülme, 
2.Geri emilim ve 
3.Salgılama 




1.SÜZÜLME:
  • Yüksek kan basıncının etkisiyle kan hücreleri, plazma proteinleri ve yağ molekülleri dışındaki kan içeriğinin glomerulustan bowman kapsülüne geçmesine süzülme denir.
  • Kalpten aorta pompalanan kanın yaklaşık 1/4’ü böbrek atardamarıyla böbreklere gelir.
  • Böbrek atardamarıyla gelen kan; oksijen, besin ve üre bakımından zengindir. Böbrek içinde kılcallara ayrılan damarlar glomerulus kılcallarını oluşturur. 
  • Glomerulustan çıkan götürücü damar, nefron kanallarını saran bir ağ oluşturur. 
  • Glomerulus kılcallarında süzülme tek yönlüdür. Kan basıncı etkisiyle pasif taşımayla gerçekleşen süzülme esnasında kan hücreleri, plazma proteinleri ve yağ molekülleri gibi büyük moleküller bowman kapsülüne geçemez. 
Süzülen sıvıda 
  • Su, glikoz, amino asitler, vitaminler, Na+, K+, Ca+2, Mg+2, HCO3- vb. iyonlar; üre, ürik asit, amonyak ve kreatinin gibi boşaltım maddeleri yer alır. 
  • Albumin de bulunabilir.
  • Bowman kapsülünde bu süzüntüdeki maddelerin konsantrasyonları kan plazmasıyla aynıdır. 
  • Süzüntü içerisinde bulunan bu moleküller getirici atardamarlarda fazla götürücü atardamarlarda azdır.
  • Kan basıncı artarsa böbreklerde süzülme hızı da artar. 
  • Böbreklerde bir günde yaklaşık 180 litre sıvı süzülür.

BİLGİ:
Süzülme olayı glomerulusta bulunan kılcal damarlardaki yüksek kan basıncından dolayı pasif taşımayla gerçekleşir.
ATP harcanmaz.
Daima glomerulus kılcallarından bowman kapsülüne doğru tek yönlü gerçekleşir.



Maddeler

Getirici atardamar

Götürücü atardamar

Su

Fazla

Az

Glukoz

Fazla

Az

Amino asit

Fazla

Az

Tuz

Fazla

Az

Mineraller

Fazla

Az

Üre

Fazla

Az

Oksijen

Fazla

Az

Bikarbonat iyonu

Fazla

Az

Albümin

Eşit

Trigliserit

Eşit

Kan hücreleri

Eşit









BİLGİ:

Bowman kapsülüne geçen süzüntü içerisinde bulunmayanlar:

  • Kan hücreleri (Alyuvarlar, akyuvarlar ve kan pulcukları), albümün globülin, fibrinojen gibi büyük kan proteinleri yağ gibi büyük moleküller bulunmaz.
  • Süzüntü, içerik bakımından en çok doku sıvısına benzer.




Nefronlarda Süzülme Hızını Belirleyen Basınçlar

1.Glomerulus kılcallarındaki kan basıncı (70mmHg): Kanı glomerulus kılcallarından bowman kapsülüne iter.

2.Glomerulus kılcallarındaki ozmotik basınç (32 mmHg): Kan basıncının zıttıdır.

3. Bowman kapsülü içindeki hidrostatik basınç (14 mmHg): Bowman kapsülünden glomerulus kılcallarına doğru etki oluşturan bir kuvvettir.

Süzülme =  Glomerulusdaki Kan Basıncı – (Glomerulusun Ozmotik Basıncı + Bowmandaki Hidrostatik Basın)

Buna göre, glomerulustan bowman kapsülü yönünde olmak üzere toplam süzülme basıncı

70  -  (32+14) = 24 mmHg olur.

Bu süzülme basıncı etkisi ile glomerulus kılcallarından bowman kapsülüne doğru tek yönde,

ATP harcamadan süzülme olayı gerçekleşir.

  • Birim zamanda glomerulus kılcallarından bowman kapsülüne geçen sıvı miktarına süzülme hızı denir.
  • Kan basıncını arttıran her faktör süzülme hızını dolayısı ile idrar miktarını arttırır.



Böbreklerde süzülme hızını etkileyen faktörler:

1.Kan basıncının artması.

2.Kanın protein ozmotik basıncının azalması.

3.Soğuk havalarda kan damarları daralır ve kan basıncı artar. Bundan dolayı da süzülme hızı artar. Fazla idrar oluşur.

4.Vücut sıcaklığının artması kalp atışını dolayısı ile kan basıncını arttırır. Süzülme hızı da artar.

5.Sıcak havalarda terleme ile su kaybedilir. Ayrıca kan damarları genişler. Kan basıncı düşer. Bun bağlı olarak da süzülme hızı azalır. Az idrar oluşur.

6.Fazla oranda tuzlu besin yenilirse, süzülme hızı artar. Bu durumda getirici atardamar genişlerken götürücü atardamar daralır. Glomerulus kılcallarındaki kan basıncı artar. Buna bağlı olarak da süzülme hızı artar.

7.Kan şekeri arttığında süzülme hızı artar. Glikozun geri emilimi Na+ iyonlarının yardımı ile olur. Bu nedenle kanın Na+ derişimi artar. Getirici atardamar genişlerken götürücü atardamar daralır. Glomerulus kılcallarındaki kan basıncı artar. Buna bağlı olarak da süzülme hızı artar.



2. GERİ EMİLİM
  • Bowman kapsülüne geçen süzüntünün nefron kanalcıklarında ilerlerken içerisindeki yararlı maddelerin bu kanalcıkları saran kılcallara geçerek yeniden kan dolaşımına katılmasına   geri emilim denir.
  • Geri emilim; proksimal tüp, henle kulpu, distal tüp ve idrar toplama kanalı boyunca gerçekleşir. 
  • Bowman kapsülünde geri emilim olmaz.
  • Geri emilim, vücutta su ve madde kaybını önleyen önemli bir mekanizmadır. 
  • Günde yaklaşık 2 litre idrar üretildiğine göre süzülen sıvının %98’i geri emiliyor demektir. 
  • Nefron tübülleri ve toplama kanalı geri emilimde görevlidir. 
  • Nefron kanallarının kıvrımlı yapıda uzun oluşu yüzey genişliği sağlar. 
  • Bu kanalların kılcal damarlarla sarılı olması geri emilimi kolaylaştırır. 
  • Geri emilim pasif ya da aktif taşımayla olur. (Ozmoz, difüzyon ve aktif taşıma ile gerçekleşir.)
Aktif taşıma sırasında enerji harcanır. Bu yüzden nefron kanalcıklarını oluşturan hücreler fazla sayıda mitokondri içerir.
  • Bowman kapsülünden proksimal tübüle geçen süzüntüden 
Su, üre, elektrolitler, bikarbonat (HCO3) iyonları, tuz, glikoz ve bazı amino asitler gibi vücut için yararlı maddeler geri emilerek kana geçer. 

Proksimal tüpte;
Su, glikoz, vitamin, amino asitler, amonyum, bikarbonat, klor, potasyum ve sodyum geri emilerek nefron kanalcıklarını saran kılcallara geçer.

Henle kulpunun inen kolu
Henle kulpunun inen kolunda suyun geri emilimi sağlanır.

Çıkan kolunda yalnızca tuzlar geri emilir. 
Çünkü Henle kulpunun çıkan kolu suya karşı geçirgen değildir. Suyun geri emilimi yapılmaz. 
Henle kulpunun inen kolu tuza geçirgen değildir. 
Çıkan kolunda klor ve sodyum iyonları geri emilir. 
Tuzun doku sıvısına geçişi öz bölgesi kısmında difüzyonla, kortekse doğru olan kısımda ise aktif taşıma ile gerçekleşir.

Distal tüpte
Sodyum, klor, bikarbonat iyonları ve su geri emilir. 
Burada suyun geri emilimi ADH (Antidiüretik Hormon) etkisiyle düzenlenir. 
Vücudun su ihtiyacı olduğu durumlarda ADH, distal tüp hücrelerine etki ederek hücre porlarını genişletir, bu durum daha fazla suyun geri emilimini sağlar. 
Ancak distal tüp hücreleri üreye geçirgen olmadığından ürenin geri emilimi yapılmaz ve burada üre yoğunluğu artar.
Distal tüpte bikarbonat (HCO3) iyonlarının, tuzun ve suyun emilimi devam eder. 
Toplama kanalında su ve çözünen maddelerin emilimi gerçekleşir.
Bir maddenin kanda bulunması gereken normal miktarına eşik değeri denir. 

  • Maddenin kandaki miktarı eşik değerinin üzerindeyse geri emilim olmaz, madde idrarla dışarı atılır. 
Örnek: Bazı amino asitler, proksimal tüpte aktif olarak geri emilir. Bir amino asitin konsantrasyonu kan plazmasında eşik değerinden yüksekse geri emilmeyip fazla kısım idrarla dışarı atılır. 
Süzüntüdeki kalsiyum iyonlarının %90’ı nefron kanallarında, geri kalan %10’luk kısmı kandaki kalsiyum konsantrasyonuna göre distal tüpte ve toplama kanalında geri emilir. 
  • Eğer kanda kalsiyum konsantrasyonu düşükse parat hormonun etkisiyle idrarda neredeyse hiç kalsiyum bulunmaz. 
Parathormon plazmadaki fosfat kontrolünde de önemli rol oynar.
  • Sağlıklı bir insanda glikoz ve amino asitlerin %100’ü, suyun %99’u, sodyumun %99,5’i, ürenin %50’si geri emilerek tekrar kana verilir. Böylece kandaki madde yoğunluğu ve ozmotik basınç sabit tutularak homeostasi sağlanır.

BİLGİ:

ADH (Vazopressin) normalden fazla salgılanması durumunda daha fazla su geri emilir.

Daha az miktarda ve derişik idrar oluşturulur.

Az salgılanması durumunda ise az su geri emilir.

Daha çok miktarda ve seyreltik idrar oluşturulur.



  • Aldosteron hormonu ile vücudun mineral dengesi sağlanır. Böbrek üstü bezinden salgılır.
Bu hormon, distal tüpte sodyumun emilimi ve eş zamanlı olarak potasyum atılımını uyarır. 
Sodyum emilirken ozmotik olarak suyun da geri emilimi sağlanır.
  • İdrar toplama kanalında geri emilim tamamlanır.
Maddenin kandaki yoğunluğuna bağlı olan su, üre, Na+ ve Cl- iyonlarının geri alınması ile tamamlanır.
  • İdrar toplama kanalında, su ve üre difüzyon ile geri emilir.
  • Geri emilim maddenin kandaki yoğunluğuna bağlıdır. 
  • Her maddenin kandaki normal değerine eşik değer denir. 
  • Bir maddenin kandaki yoğunluğu eşik değerin üzerinde ise bu değeri aşan kısım nefron kanalcıklarından geri emilmez, idrarla dışarı atılır. 
Örneğin şeker hastalarında kandaki glikoz oranı eşik değerin üzerindedir. Bu sebepten glikozun fazlası idrarla atılır. Sağlıklı insanın idrarında glikoza rastlanmaz.
  • Sağlıklı insanlarda glikoz ve amino asitlerin %100’ü, suyun %99’u, sodyumun %99,5’i, ürenin %50’si geri emilerek tekrar kana verilir. 
  • Böylece kandaki madde konsantrasyonları ve ozmotik basınç sabit tutularak homeostasinin oluşumuna katkı sağlanır. 

  • Kreatinin %100’ü atılır.

BİLGİ:

Kreatin nefron kanallarından geri emilmez. Kreatin, karaciğer, böbrekler ve pankreasta doğal olarak üretilip, kanla kaslara gelen bir bileşiktir. Kaslarda enerji sağlamak için kullanılır.



















 

BİLGİ:
Glomerulus kılcallarında kan basıncı ortalama 60 mmHg olup Glomerulus kılcalları boyunca bu değer ozmotik basınçtan yüksektir.
Bu nedenle Glomerulus kılcallarında daima süzülme olur geri emilim gerçekleşmez




3.SALGILAMA (AKTİF BOŞALTIM)

  • Glomerulustan bowman kapsülüne geçemeyen bazı iyonların (H+, K+, NH4+), antibiyotik, NH3, bikarbonat ve boya gibi bazı atık maddelerin aktif taşıma ile nefronu saran kılcal damarlardan nefron kanalcıklarına madde geçmesi olayıdır.
  • Salgılama olayının yönü geri emilimin tam tersidir. Ağırlıklı olarak distal tüpte gerçekleşir. 
Proksimal tüpte de bir miktar salgılama olur.
  • Salgılanan maddeler; ilaçlar, bazı organik asit ve bazlar, zehirli maddeler, amonyak, hidrojen iyonları, potasyum iyonları, boya gibi bazı atık maddelerdir. 
Bu maddeler nefron kılcallarından aktif taşımayla geçer. 
  • Bu işlem homeostasi bakımından önemlidir.

  • Süzülme, geri emilim ve salgılama olaylarının sonucunda idrar oluşur.
İdrarın bileşiminde; su, üre, ürik asit, kreatinin, kalsiyum, potasyum, sodyum, klor, fosfat, amonyak gibi maddeler bulunur. 
  • Süzüntü, toplama kanalıyla toplanır kanalın sonuna geldiğinde artık idrara dönüşmüştür. 
  • İdrar buradan böbrek havuzcuğuna iletilir. 
  • Böbrekten çıkan idrar, böbrek toplama kanallarıyla idrar kesesine gelir. 
İdrar kesesinden de üretra yoluyla dışarı atılır.
İdrarın bileşimi, süzülen miktardan geri emilen maddelerin çıkarılması ve salgılanan maddelerin idrar bileşimine eklenmesiyle bulunur.
  • Her ne kadar süzülen potasyumun tamamına yakını geri emilse de salgılamayla bir miktar potasyum (K+) idrara katılır.
  • Hidrojenin idrarla atılması nedeniyle idrar pH’ı genelde asidiktir. Ortalama idrar pH'ı 6 olarak kabul edilmektedir.
  • İnsanın vücudunda en yoğun ozmotik basınca sahip sıvı idrardır.
  • Süzülen, geri emilen ve idrara katılan maddelerin miktarları ve geri emilme oranları;



HOMEOSTASİNİN (İÇ DENGE) SAĞLANMASINDA BÖBREKLERİN ROLÜ
  • Vücutta çözünmüş haldeki mineral maddelerle suyun atılması veya tutulması üriner sistem sayesinde gerçekleşir. 
  • Kanın ozmotik basıncının ayarlanması ve üre, ürik asit, kreatinin gibi metabolik atıkların vücuttan uzaklaştırılması da üriner sistemin görevidir. 
  • Süzülme, geri emilim ve salgılama fonksiyonları sayesinde böbrekler homeostasinin korunmasını sağlar.

BİLGİ:

Homeostazis (İç denge)

  • İç ortam koşullarının belirli sınırlar içinde kararlı bir biçimde dengede tutulmasına homeostazis denir.
  • pHʼın, ısının, su ve tuzun belirli sınırlar içinde değişmeden kalması gerekir. Bunun için sinir, endokrin, solunum, boşaltım ve dolaşım sistemleri sayesinde bazı kontrol mekanizmaları geliştirilmiştir.
  • Homeostazisteki en önemli sistemler sinir sistemi ve endokrin sistemdir.
  • Besin maddeleri sindirim sistemi ile vücuda girer, oluşan monomerler dolaşım sistemi ile hücrelere ulaşır.
  • Sindirim sisteminden dolaşım sistemine emilmeyen artık maddeler (dışkı) kalın bağırsaktan atılır.
  • Sindirim artıklarının atılmasının, homeostazise doğrudan bir katkısı yoktur.
  • Karaciğerin hemoglobin yıkımı ile oluşturduğu biluribin dışkı ile atılır.
  • Biluribin atması nedeni ile kalın bağırsağın da boşaltımda görev aldığı görülür
  • Hücrelerde, karbonhidrat ve yağ metabolizması (solunum) sonucu CO2 ve H2O oluşur. CO2, solunum sistemi ile dışarı atılır. H2O, akciğerden buhar halinde, deriden terle, kalın bağırsaktan dışkı içinde ve böbrekten idrarla atılır.
  • Ter ile idrarın içeriği birbirine benzer
  • Protein metabolizması sonucu oluşan NH3, karaciğerde üre ve ürik aside dönüştükten sonra boşaltım sistemiyle, idrar olarak dışarı atılır.
  • Kalın bağırsak, akciğer, deri ve özellikle böbrek homeostaziste önemli görevler yapar.





HORMONAL KONTROL
Böbreklerin çalışması ve homeostasinin korunması için etkili hormonlar.
  • Antidiüretik hormon (ADH; Vazopressin)  toplama kanallarının duvarındaki epitel hücreler üzerinde etkilidir ve suyun geri emilmesini sağlar.
  • Vücudun su ihtiyacı hissettiği plazma ozmotik basıncının artması durumunda hipofiz bezinden salgılanır. miktarı artar.
  • Suyun kana doğru geri emiliminin artması idrarın bileşimindeki suyu azaltır ve idrar yoğunlaşır. 
  • Aldosteron hormonu, nefronun distal tübüllerini ve toplama kanallarını etkileyerek daha fazla sodyum (Na+)  ve suyun (H2O) geri emilmesini sağlar. Aldoteron potasyumun atılımını da hızlandırır. Böylece kan basıncı yükselir ve kan hacmi artar.






KISA:

Boşaltımda görev alan hormonlar:

1.     Kalsitonin:

Tiroit bezinden salgılanır

Böbreklerden Ca+ iyonlarının geri emilimini azaltır.

2.     ADH (Antidiüretik hormon= Vazopressin):

Böbreklerden suyun geri emilimini arttırır.

Kanın osmotik basıncı artınca hipofiz bezi uyarılır ve hipofizden ADH salınır.

3.     Parathormon:

Paratiroit bezinden salınır.

Böbreklerden Ca+ iyonlarının geri emilimini arttırır.

4.     Aldosteron:

Böbrek üstü bezinden salınır.

Böbreklerden Na+ ve Cl- iyonlarının geri emilimini arttırır. K- iyonlarının geri emilimini azaltır.

Na+ ve Cl- geri emildiğinde kanın osmotik basıncı artar ve buna bağlı olarak suyun geri emilimi artar.

  •  Kalsitonin ve parathormon bir birine zıt yönde çalışarak vücuttaki kalsiyum dengesini sağlar.

Kanda kalsiyum eksikliği varsa parathormon salgılanır ama kalsiyum fazlaysa kalsitonin salgılanarak, kalsiyum vücuttan uzaklaştırılır. Böylece kalsiyum dengesi sağlanmış olur.



ASİT BAZ DENGESİNİN KORUNMASI:
  • Böbrekler; su ve tuz dengesinin korunması, boşaltım atıklarının vücuttan uzaklaştırılması ve hücre dışı sıvıların pH’ının korunmasında da görevlidir. Normalde 7,4 olan kanın pH’ı çeşitli tampon sistemler sayesinde dengede tutulur. 
  • Kandaki pH dengesinin asitliğe doğru değişmesine asidoz, bazlığa doğru değişmesine alkaloz denir.
  • Asidoz ve alkaloz durumlarını önlemek için H+ iyon konsantrasyonlarını düzenleyen asit-baz tampon sistemleri devreye girer. 
  • Solunum sisteminde, dokular tarafından üretilen CO2in karbonik aside sonrasında da H+ iyonları ve bikarbonat iyonlarına dönüşmesi tersinir bir şekilde gerçekleşir.
  • CO2 miktarı arttıkça ortamda H+ iyonları artar ve pH azalır.
  • Böbrekler, bir tampon görevi üstlenerek fazla H+ iyonlarını uzaklaştırırken HCO3-  iyonlarının geri emilimini artırır. Böylece pH’ın dengelenmesine yardımcı olur.



BİLGİ:
İdrar içindeki çözünmüş bazı inorganik maddeler böbrekteki veya idrar yollarındaki bir sorun nedeni ile çökerek birleşebilir. 
Bunların birleşmesi ile böbrek taşı oluşur. 
Taş böbreğin havuzcuğunda ise ağrı yapmaz. İdrar, yollarına geçtiğinde ağrı yapar ve idrarın kanlı olduğu görülür.
Ultrason dalgaları ile taşların kırılması sağlanabilir.



BİLGİ:
Böbrek Yetmezliği ve Diyaliz eğer böbrekler görev yapamaz halde hastalanmış ise böbrek yetmezliği ortaya çıkmış demektir.
Bu durumda hemodiyaliz ile kanın artık maddeleri uzaklaştırılır
Hemodiyaliz sırasında kan, hastanın atar damarının birinden diyaliz aletine pompalanır. Alet kandaki
artık maddeleri uzaklaştırır. Daha sonra kan hastanın toplar damarına geri verilir.
Kalıcı böbrek yetmezliği olan hastalar böbrek nakli yapılana kadar diyalize gereksinim duyarlar.
Böbrek naklinden fayda sağlayacak hastalar böbrek ölen kişilerden alınmaktadır.
 




BİLGİ:

  • Balık, kurbağa ve sürüngen gibi hayvanların metabolik hızları çok düşüktür.
  • Oluşturdukları ısının vücut sıcaklığına etkisi yoktur.
  • Bunların vücut sıcaklığını dış ortam ısısı belirler.
  • ani ortam sıcak ise vücutları ısınır, ortam soğuk ise vücutları soğur
  • Değişken vücut ısılı olan bu hayvanlar ektoterm (soğuk kanlı) olarak adlandırılır
  • Kuş ve memelilerin ise metabolik hızları yüksektir.
  • Çevre ısısında değişiklik olsa bile yüksek ve çok sabit bir vücut ısısı oluştururlar.
  • Sabit vücut ısılı bu hayvanlara endoterm (sıcak kanlı) denir

  • Endotermlerin yüksek metabolik hızlarının olması, ektotermlere oranla çok daha uzun süre ve güçlü etkinlikte bulunmalarını sağlar.
  • Uzun mesafe koşabilme, kanat çırparak uçma gibi sürekli güç gerektiren etkinliklerde bulunabilirler.
  • Donma noktasının altına düşen ısılarda endotermler işlevlerini sürdürürken, ektotermler etkin değildir. Endotermlerin vücutlarında soğutma mekanizmasının da olması, bir çok ektodermin dayanamayacağı yüksek sıcaklıklara karşı koymalarına olanak sağlar.
  • Endotermler, aynı boyuttaki ektotermlerden ektotermlerden daha fazla besin tüketirler.
  • Örneğin, 20ºC de dinlenmekte olan bir insan günde 1300–1800 kcal harcarken, aynı ağırlıkta 20ºC de dinlenmekte olan bir timsah günde 60 kcal harcar. Bir bölgenin zaman içinde besin kaynakları azalacak olursa, endotermler için olumsuzluk olur.
Endotermlerin Soğukta Vücut Sıcaklığını Düzenlemesi

1. Metabolizmanın hızlanması ile vücut sıcaklıkları artar.

2. Postları (kılları) sıklaşır, deri altındaki yağ katmanları kalınlaşır.

3. Derideki damarlar daralır, ısı yayılması azaltılır.

4. Vücut çıkıntılarındaki (ayaklar, kuyruk…) damarlarda ters akım ile ısı değişimi sağlanır.

5. Titreme ile vücut sıcaklığı arttırılır.

6. Büzülme ve sıcak yerlere gitme davranışı gösterir.

Endotermlerin Sıcakta Vücut Sıcaklığını Düzenlemesi

1. Metabolizmaları yavaşlar.

2. Postları (kılları) seyrekleşir, yağ katmanları incelir.

3. Derideki damarlar genişler, ısının yayılması sağlanır.

4. Buharlaşma ile ısı kaybı sağlanır. Terleme ve soluk verme sırasında buharlaşma olur. Sık soluma sağlanarak buharlaşma arttırılır.

5. Üyelerini açarak yatma, soğuk yerlere gitme davranışı görülür







Maddeler

Böbrek atardamarı

Böbrek toplardamarı

CO2

Az

Fazla

O2

Fazla

Az

Su

Fazla

Az

Üre

Fazla

Az

Tuz

Fazla

Az

Glikoz

Fazla

Az

Vitamin

Fazla

Az

Kan basıncı

Fazla

Az

Kan akış hızı

Fazla

Az

Atık madde

Fazla

Az

Plazma proteinleri

Eşit

Protein ozmotik basıncı

Eşit

Alyuvar hücresi

Eşit



BİLGİ:

Üre miktarı bakımından böbrek atar damarı, böbrek toplar damarı ve üreter karşılaştırıldığında; üre miktarı en çok olan böbrek atar damarı, en az olan ise böbrek toplar damarıdır.

Üre yoğunluğu çoktan aza;  üreter > böbrek atar damarı > böbrek toplar damarı

 


İDRAR MİKTARININ DÜZENLENMESİ

  • Memelilerde idrar miktarı;hava sıcaklığına, kan basıncına, alınan sıvı miktarına, henle kulpu ve toplama kanalı uzunluğuna bağlı olarak değişebilir.


Sıcak ortamdaki değişim

Soğuk ortamdaki değişim

Kılcal damarlar genişler,

Kan basıncı azalır,

Süzülme hızı azalır,

Terleme ile su kaybı artar,

İdrar miktarı azalır.

Kılcal damarlar daralır,

Kan basıncı artar,

Süzülme hızı artar,

Terleme ile su kaybı azalır,

İdrar miktarı artar.

Sıcak ortamlarda yaşayan memelilerde, henle kulpu ve toplama kanalı uzun, malpighi piramitleri büyüktür.

Soğuk ortamda yaşayan memelilerde henle kulpu kısa, toplama kanalı uzun, malpighi piramitleri küçüktür.



BİLGİ:
Çöl ortamında (kurak bölgelerde) yaşayan memeli hayvan türlerinin henle kulpu uzun ve öz bölgesinin derinliklerine kadar uzanır. Bu sayede suyun geri emilimi artar ve idrarla atılan su miktarı azalır.
Yani yoğun (derişik) idrar oluşturulur.


Böbreğin Organizmadaki Düzenleyici Rolü:
  • Böbrekler; süzülme, geri emilim asidik veya bazik maddeler salgılama ve iyon değişimi gibi etkilerle vücuttaki kanın ve hücreler arası sıvının su, sodyum, potasyum gibi maddelerin dengede kalmasını sağlar.
  • Kanın pH’ı 7,4′tür. pH değerinin 7 veya 7,7 olması durumu ölüme sebep olur. Böbrekler kanın pH’ı değiştiğinde hidrojen ve karbonat iyonlarını salgılayarak kan pH’ını düzenler. Fazla hidrojen iyonu oluştuğu zaman bunu böbrek kanallarındaki sodyum iyonu ile değiştirerek hidrojen iyonunu azaltır, pH’ı düşürmüş olur.
  • Böbrekler kanın yoğunlaşması ile hipofizden salgılanan vazopressin (ADH) hormonu ile suyun geri emilimini artırarak doku sıvısındaki su miktarını ayarlar.
  • Böbrek üstü bezlerinden salgılanan aldosteron hormonunun etkisi ile böbrekteki mineral ve tuz miktarı dengede tutulur.
  • İnsan kanındaki tuz oranı %1 dir. Deniz suyu içen bir insanın kanında yoğunluk artacağından dokulardan kana su geçişi artar. Bu durumda dokular fazla su kaybeder böbrekler bu tuzu atmaya çalışsa da gerekli süzme ve boşaltımı yapamazlar ve fazla su kaybından dolayı ölüm olur.

BİLGİ:

Fazla miktarda deniz suyu içen insan ölür.

İnsan kanındaki tuz oranı %0,09 dur. Deniz suyunda %3 oranında tuz vardır. İnsan böbreği en fazla %2 tuz içeren sıvıyı süzebilir.

Deniz suyu sindirim kanalından emilip kana karıştığında, kanın tuz oranı çok yükselir.

Kanın ozmotik basıncı arttığı için doku sıvısından ve hücrelerden kan su emilir. Kanın hacmi artar. Hücreler çok su kaybettiği için plazmolize uğrar.

Böbrekler aşırı miktardaki su ve tuzu kandan uzaklaştıramaz.



Üriner Sistem Rahatsızlıkları

Nefrit:Nefronların iltihaplanmasıdır.

Gut: Ürik asidin vücudun belirli dokularında birikerek hastalık oluşturmasıdır.

Üremi: Kandaki üre, ürik asit ve kreatin gibi azotlu bileşiklerin artmasından kaynaklanır. Böbreğin tam olarak fonksiyonunu yerine getirememesi sonucunda bu maddeler normal konsantrasyonlarının 10 katına kadar çıkabilir. Bu durumda iştahsızlık, bulantı, kusma, ağızda kötü tat ve koku, yüksek tansiyon, terle deri yüzeyine çıkan ürenin deride kristalleşmesi gibi belirtiler görülebilir.

Böbrek taşı: Böbreklerin içinde oluşan mineral ve tuzlardan oluşan sert birikintilerdir. Böbrek taşları idrarda bir azalma olduğunda ve / veya idrarda taş oluşturan maddelerden fazla olduğunda oluşur. Genellikle havuzcuk kısmında oluşan böbrek taşları idrar yollarında aşağıya doğru ilerledikçe çok şiddetli ağrılara neden olur. İdrar yollarında yaptığı tahribattan dolayı idrarda kan görülmesine neden olur. Taşlar genellikle kalsiyum içeriklidir.





Böbrek yetmezliği: 
Böbreğin fonksiyonlarını tam olarak veya tama yakın derecede yapamaması durumuna böbrek yetmezliği denir.
Böbrek yetmezliğinin en önemli belirtisi hiç idrar oluşturulmaması veya çok az oluşturulmasıdır. İdrarla atılması gereken maddeler atılamaz ve vücutta kalır. Yaralanma, kalp krizi, tansiyon, bakteriyel enfeksiyonlar, civa, arsenik gibi toksik maddeler ve böbrek taşları böbrek yetmezliğine neden olabilir.


 

BİLGİ:
Akut böbrek yetmezliğinin ve kronik böbrek yetmezliğinden farkı;
Akut böbrek yetmezliği ile kronik böbrek yetmezliğinin oluşma nedenlerinde farklılıklar olduğu gibi akut yetmezlik ayrıca geçicidir.
Kronik böbrek yetmezliğinde ise böbreklerde kalıcı hasarlar oluşur, geriye dönüşümsüzdür ve ilerleme yönündedir.
Akut yetmezlik aniden gelişir. Tedavi edilmezse kronik yetmezliğe dönüşebilir.

 


Üriner Sistemin Sağlıklı Yapısının Korunması İçin Yapılması Gerekenler
1.Böbreklerin rahat çalışması için bol sıvıya ihtiyaç vardır. Vücuda alınan sıvı miktarı özellikle sıcak ve kuru havalarda artırılmalıdır. Günlük 1,5-2 L su tüketilmelidir.
2.Böbrekler ve idrar yolları soğuktan korunmalıdır.
3.İdrar, uzun süre tutulmamalıdır. Böbrek taşları oluşabilir.
4.Aşırı acı ve baharatlı yiyecekler çok fazla tüketilmemelidir.
5.Tüketilen besinlerin temiz olmasına dikkat edilmelidir.
6.Kişisel temizliğe dikkat edilmelidir. Derideki gözeneklerin açılması için düzenli banyo yapılmalıdır.
7.Bilinçsiz ilaç tüketiminden kaçınılmalıdır.
8. Diş çürükleri veya iltihaba yol açan mikroorganizmalar, kalıcı böbrek rahatsızlıklarına yol açabilir. Bu nedenle çürükler ve boğaz iltihabı zaman kaybedilmeden tedavi ettirilmelidir.

DİYALİZ
Diyaliz, su ve elektrolitlerin yüksek konsantrasyondan düşük konsantrasyona doğru yarı geçirgen bir zardan 
geçirilmesi işlemidir. 
Diyaliz cihazı ile hasta kanındaki zararlı maddelerin yoğunluk farkına dayalı olarak diyaliz sıvısına geçişi sağlanır.  Kan ve diyaliz sıvısı arasındaki geçiş her iki tarafta yoğunluk eşitleninceye kadar devam eder. 
Bu zararlı maddelerin kan yoluyla dışarı alınması hemodiyaliz sayesinde olur.










BİLGİ:

  • Diyalizin amacı elektrolit dengesinin sağlanması ve üre, kreatinin gibi zararlı atıkların uzaklaştırılmasıdır.
  • Kandan atılması gereken moleküllerin ve iyonların diyaliz çözeltisindeki derişimi sıfır olmalıdır.
  • Kanda kalması istenen maddelerin derişimi ise diyaliz çözeltisindekine eşit olmalıdır.



Böbrek Nakli ve Böbrek Bağışı

  • Kronik böbrek yetmezliğinin en etkin tedavisi böbrek naklidir. Böbrek nakli, temel olarak bir insanın böbreğinin bir diğer insana yerleştirilmesidir. Kişinin akrabalarından alınarak yapılan nakillere “canlı böbrek nakli”, beyin ölümü gerçekleşmiş bir kişiden alınan böbrekle yapılan nakle “kadavra böbrek nakli” denir.
  • Böbrek naklinde en önemli sorun yeterli sayıda böbrek vericisi olmayışıdır. Hastaların, kendileriyle uyumlu böbreğe sahip ve verici olmayı kabul eden bir akrabası bulunmayabilir. Bu durumda tek şansları, beyin ölümü gerçekleşen kişilerden alınan böbreklerle yapılacak olan kadavra böbrek naklidir. 
  • Batılı ülkelerde yapılan nakillerin yaklaşık %80’i kadavra kökeniyken ülkemizde durum bunun tam tersidir. Bunun en önemli sebeplerinden biri beyin ölümü kavramının tam olarak bilinmemesidir. Beyin ölümü geri dönüşü olmayan koma hali olarak tanımlanır. Kalp, böbrek ve karaciğer gibi hayati organlar bir süre daha yaşamaya devam etse de beyindeki ana kumanda merkezleri geri dönülmez olarak hasar gördüğü için bir süre sonra tüm organların çalışması durur, yani ölüm kaçınılmazdır. Beyin ölümü gerçekleştikten sonra, kalbin durmasına kadar geçen süre bazen saatler bazen de birkaç gün sürebilir. Organların bu süre içerisinde alınması gerekir. Bir organ ancak kan dolaşımı durmadan ölür ve kullanılamaz. Bu nedenle bir hastanın beyin ölümü tespit edildikten sonra en kısa sürede hasta yakınlarından bağış için izin istenmesi gerekir. Beyin ölümü tespit edilen bir kişinin birçok organı kullanılabilir. Şu bilinmelidir ki ölen kişinin iki böbreği, karaciğeri, akciğeri, bağırsakları, korneaları ve hatta kemikleri birçok insanın hayatını kurtaracaktır. Bağış yapılmadığındaysa organlar toprağın altında çürüyecektir.



SORU ÇÖZÜMLERİ 


  


 
 



 





 



 


 






 



 










SORULAR

SORU 1 




SORU 2




SORU 3



SORU 4




SORU 5



SORU 6



SORU 7



SORU 8



SORU 9



SORU 10



SORU 11 



SORU 12



SORU 13



SORU 14



SORU 15



SORU 16



SORU 17



SORU 18




SORU 19




SORU 20



SORU 21 



SORU 22



SORU 23



SORU 24



SORU 25




SORU 26




SORU 27




SORU 28



SORU 29



SORU 30




SORU 31 



SORU 32



SORU 33



SORU 34



SORU 35



SORU 36



SORU 37



SORU 38



SORU 39



SORU 40



SORU 41 



SORU 42



SORU 43


SORU 44




SORU 45



SORU 46



SORU 47



SORU 48



SORU 49



SORU 50



SORU 51












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

BİYOLOJİ HABERLERİ

POPÜLER YAYINLAR


FİZİK DERSİ