1.HAVA KİRLİLİĞİ
- Katı, sıvı ve gaz şeklindeki yabancı maddelerin insan sağlığına, canlı hayatına ve ekolojik dengeye zarar verecek miktarda atmosferde bulunmasıdır.
- Motorlu taşıtların egzozlarından çıkan gazlar,
- Isınma amacıyla yakılan kömürlerden çıkan gazlar,
- Sanayi tesislerinden çıkan gazlar nedeni ile oluşmaktadır.
Atmosferde
artan kirletici gazlar nedeni ile;
1. Sera
etkisi ve küresel ısınma
2. Ozon
tabakasında incelme
3. Asit
yağmurlarının oluşması gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır.
1.Atmosferin Sera Etkisi Ve Küresel Isınma
· Atmosferdeki
karbon dioksit, metan, su buharı ve diğer bazı gazlar yeryüzünden yansıyan
ısıyı tutarak dünyanın
sıcaklığını
oluşturmasına sera etkisi denir.
· İnsanlar
tarafından atmosfere salınan gazların (karbon dioksit, metan, ozon, azot
oksitleri, kloroflorokarbon)
sera
etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma denir.
KÜRESEL
ISINMANIN SONUÇLARI
- Sıcak
hava dalgaları, seller, kasırgalar, yangınlar, kuraklık ve bunların sebep
olacağı hastalıklar yüzünden milyonlarca
insan ölecek, özellikle yoksulları çaresiz bırakacak.
- Dünyadaki
pek çok canlı türü yok olacak.
- Bitki
örtüsü azalacak. Dünyanın büyük bölümü çöl olacak.
- Deniz
seviyesi yükselecek, birçok ülkenin deniz seviyesindeki bölümleri sular altında
kalacak.
- Dünyanın
önemli bir kısmında verimli araziler sular altında kalacak ve dünya ciddi bir
açlık sorunuyla karşı karşıya
kalacak.
- Fırtınalar,
Pasifik bölgelerinde görülen doğa olayları, Muson yağmurları sayısı giderek
artacak.
- Kar ve
yağmur yağışlarının hızla azalması nehir, dere, göl ve akarsuların kurumasına
yol açarken yer altı suları da
hızla çekilecek.
2.Karbon Dioksit Kirliliği ve Karbon Ayak
İzi
- Yeryüzünde
yaşayan her birey ulaşım, ısınma, elektrik tüketimi ya da satın aldığı
ürünlerle atmosfere CO2 salınımına
yol açar.
BİLGİ:
- Karbon Ayak İzi; Bireyin atmosfere
salınımına neden olduğu bir yıllık CO2 miktarıdır.
- Karbon ayak izi genellikle bir yıllık
zaman dilimi için hesaplanır. Genellikle ton ya da kg olarak ifade edilir.
Örneğin
bilgisayarınızı 32 saat çalıştırmanız atmosfere 1 kg CO2 eklenmesine
neden olur.
- Bu koşullarda daha az zarar görmek için
öncelikle bireylerden başlamak üzere yeryüzündeki bütün toplumlar gibi
bizim de karbon ayak izimizi küçülterek üretim ve tüketimdeki dengeyi
ayarlamamız gerekmektedir.
- Ortalama
bir bireyin hangi alanlardaki faaliyetlerinin karbon ayak izi miktarı
üretiminde ne derece rol oynadığı sonucunu aşağıdaki oranlarla
görmek mümkün
%15 |
%14 |
%12 |
%12 |
%1 |
%9 |
Doğalgaz,
petrol, kömür diğer yakıtlar |
Eğlence,
gezme ve tatil |
Elektrik
tüketimi |
Kamusal
alandaki faaliyetler |
Bireysel
araç kullanımı |
Temel ev
eşyaları |
%7 |
%6 |
%5 |
%4 |
%3 |
%3 |
Araç
imalatındaki pay |
Tatil
ulaşımı |
Yiyecek ve
içecek tüketimi |
Giyecek
tüketimi |
Toplu
taşıma kullanımı |
Finansal
hareketler |
KARBON AYAK İZİ MİKTARIMI NASIL AZALTIRIM
- Kulanım halinde olmayan ve elektrik tüketen her şeyin kapalı tutulması
- Isınma ve duşta minimum sıcaklıkta su kullanımı
- Su vb. doğal kaynakları yeterli düzeyde kullanmak,
- Evinizde iyi bir yalıtım sistemine sahip olmak, hem cebinize hem de doğaya karşı oldukça faydalıdır.
- Enerji tasarrufu özelliği taşıyan ev gereçleri kullanmak başlangıçta biraz maliyetli olsa dasonradan sizi hem karlı hem de doğa dostu yapar.
- Bir sebze ya da meyveyi mevsimi dışında tüketiyorsanız, onun üretilmesi için doğal olmayan ve gereğinden çok fazla enerji kullanıldığından emin olabilirsiniz.
3.Ozon Kirliliği Ve Ozon Tabakasındaki İncelme
- Güneş ışığının etkisiyle tepkimeye giren egzoz gazları, kirli havadan oluşan duman bulutları içinde ozon (O3) ve azot dioksit (NO2)’e dönüşmektedir. Bunun sonucunda da atmosferin yeryüzüne yakın kısımlarında ozon kirliliği meydana gelmektedir.
- Ozon gazı bakımından yoğun olan havayı soluduğumuzda göz, burun ve boğaz dokusu tahriş olur.
- Ayrıca havadaki yüksek ozon derişimi bitkilerde büyümeyi ve meyve oluşumunu olumsuz etkiler.
- Ozon tabakası, güneşten gelen ve canlılar için zararlı olan mor ötesi (ultraviyole) ışınları süzerek atmosferin sıcaklığının dengede kalmasına yardımcı olur.
- Ozon tabakasının bazı kimyasal maddelerin kloroflorokarbonlar (CFC) etkisiyle incelmesi sonucu zararlı güneş ışınları yeryüzüne ulaşır.
- Kloroflorokarbon gazları buzdolaplarında, klimalarda, deodorantlarda kullanılmaktadır.
- Bu gazlar atmosferde ozon ile tepkimeye girerek bu tabakanın incelmesine yol açar.
- Ozon tabakasının incelmesi de yeryüzündeki canlıları olumsuz yönde etkilemektedir.
Örneğin
Bitki
yapraklarına, fitoplanktonlara zarar verir.
İnsanda
deri kanserlerine.
Katarakta
yol açar.
Bağışıklık
sisteminin direncini azaltır.
4.Asit Yağmurları
- Kömür ve petrol gibi fosil yakıtların yakılması sonucu atmosferde kükürt ve azot içeren gazlar birikir.
- Bu gazlar havadaki su buharıyla tepkimeye girer. Güneş ışığı da bu tepkimelerin hızını artırır.
- Bunun sonucunda da sülfürik asit, nitrik asit damlaları oluşur ve pH’si 5,6’dan düşük olan asit yağmurlarına dönüşür.
- Doğal ortamdaki bitkilerin gelişimi olumsuz yönde etkilenir.
- Asit yağışlarını ormanların yok olmasına, suları asitleşen göllerde canlılığın sona ermesine sebep olabilir.
- Asit yağışlarının etkisiyle su ürünlerinde (balık, midye vb.) besin zinciri yoluyla ağır metaller birikir. Bu ürünlerin tüketilmesiyle insanlara taşınan ağır metaller insanlarda zehirlenmeye ve kansere neden olabilir.
- Asit yağmurları dünyanın önemli tarihî eserlerini tahrip ederek bu eserleri yok olma tehlikesi ile karşı karşıya bırakır. Doğal yapı taşlarının yüzeylerinde asitli yağış sularıyla oluşan sülfürik asit; fazla kireç taşları, mermerler, traverten ve kum taşlarının bozulmasına neden olur.
- Öncelikle fosil yakıt kullanımının yerine enerji kaynağı olarak, güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi ve jeotermal enerji kaynaklarına önem verilmelidir.
- Sanayi tesisleri kurulurken yeşil alanların arttırılması planlanmalı, sanayi atıklarının yeterince filtre edilmeden havaya verilmesi önlenmelidir.
- Kentlerde arabaların egzoz gazlarından kaynaklanan kirliliğin azaltılması için önlemler alınmalıdır.
- İnsanlar toplu taşımacılığa özendirilmeli, yakıt olarak kullanılan doğal gazın toplu ulaşım araçlarında kullanılması yaygınlaştırılmalıdır.
- Ormanların tahribatı önlenmeli, ağaçlandırma çalışmalarına hız verilmelidir.
- Kloroflorokarbon gibi maddelerin etkileri ile ozon tabakası zarar görmektedir. Bu maddelerin yerine kullanılabilecek kimyasallar araştırılmalıdır.
2.SU KİRLİLİĞİ
Otobiyolojik temizlenme:
- Su kaynağı içinde bulunan kirleticilerin yine aynı kaynakta yaşamını sürdüren canlılar ve oksijenin etkisiyle zararsız hâle gelmesidir. Ancak günümüzde artan nüfus ve tüketime bağı olarak akarsu kaynaklarına karışan kirleticilerin miktarı da artmıştır. Bu durum otobiyolojik temizlenmenin yetersiz kalmasına ve su kirliliği sorununun ortay çıkmasına neden olmuştur.
- Su kirliliği su kaynağının kimyasal, fiziksel, bakteriyolojik, ekolojik özelliklerinin olumsuz yönde değişmesidir.
BİLGİ:
Sulara karışan azot ve fosfor bileşikleri etkisi ile su bitkilerinin ve bazı alg türlerinin kontrolsüz çoğalmasına ötrofikasyon denir.
Ötrofikasyon sonucunda; sular yeşil ve bulanık bir hâl alır. Alglerin aşırı artışı nedeniyle sudaki oksijen oranı ve o ortamda yaşayan diğer canlıların sayısı azalır, sular içilmez duruma gelir. Çevreye pis kokuların yayılmasına, Saprofit canlıların etkinliklerinin artışına neden olur.
Su kirliliğinin önlenmesi için;
- Sanayi tesisleri yerleşimden uzak bölgelere kurulmalı ve sanayi atıkları arıtma tesislerinden geçirildikten sonra çevreye verilmelidir.
- Su kaynaklarının bulunduğu bölgelerdeki doğal ekosistem koşulları korunmalı ve iyileştirilmelidir.
- Evsel atıkların kanalizasyona verilmesi sağlanmalı ve kanalizasyon suları arıtılmalıdır.
- Pestisitlerden kaynaklanan kirlenmenin azaltılması için bunlar doğru ve uygun dozda kullanılmalıdır.
- Doğada parçalanması zor olan deterjanların kullanılmasından vazgeçilmelidir.
- Canlıların denize karışan akaryakıttan zarar görmemesi için deniz yolu taşımacılığında gerekli önlemler alınmalıdır.
- Su ayak izi, tükettiğimiz mal ve hizmetlerin üretimi için ihtiyaç duyulan su miktarını ölçen temel göstergelerden biridir.
- Yeme, içme, temizlik, kişisel bakım gibi ihtiyaçlarımız için kullandığımız su, buz dağının sadece görünen yüzü. Kullandığımız ürünler üretilirken hatırı sayılır miktarda su tüketiliyor.
- Sudaki ayak izimiz de tüm bu kriterler hesaba katılınca ortaya çıkıyor.
Örneğin,
bir fincan kahve için 208 litre su harcanır. (Kahve bitkisinin yetiştirilmesi,
hasadın yapılması, rafine edilmesi, nakliyesi, kahve çekirdeklerinin
paketlenmesi, kahvenin satılması, kahvenin fincana doldurulması için.)
Su Ayak İzimizi Nasıl Küçültürüz?
- Öncelikle ev ve ofislerimizde su tasarrufuna yardımcı olan uygulamaları benimsememiz şart.
- Kullandığımız ürünleri bilinçli seçerek, atıklarımızı geri dönüştürerek, sadece su değil enerji tasarrufuna da dikkat ederek; özetle sürdürülebilir bir hayat kurarak sudaki ayak izimizi azaltmak mümkün.
- Tarımsal üretimde damla sulama gibi yöntemlerin kullanılması.
- Evde musluğu açık bırakmayın,
- Diş fırçalarken ve traş olurken suyu kapatın,
- Gereksiz yere sifon çekmeyin,
- Su kaçaklarını engelleyin, düşük akımlı duş başlığı kullanın, daha kısa duş alın,
- Bulaşıkları makinede yıkayın,
- Atık yağları belediyelerin gösterdiği yere bırakın,
- Ekolojik deterjan kullanın,
- Atık pilleri özel toplama yerlerine bırakın,
- Plastik ambalaj ve tüketimini azaltın,
- Kullanılmayan ilaçları atık ilaç toplama noktalarına teslim ediniz.
3.TOPRAK KİRLİLİĞİ
Toprağın
verim gücünü düşürecek, toprak özelliklerini bozacak her türlü ekolojik olay toprak
kirlenmesi olarak bilinir.
Metabolizmada
kullanılmayan bazı maddeler (DDT, Civa ve kadmium gibi ağır metaller) besin
zinciri aracılığı ile canlıdan canlıya aktarılır ve zincirin son halkasına
doğru birikme göstermesine Biyolojik
Birikim denir.
Toprak kirliliğinin önemli sebepleri
- Hava ve suları kirleten maddeler toprağın kirlenmesine de etki eder.
- Toprak kirliliğine neden olan etmenlerin başında tarım ilaçları gelmektedir.
- Ev, işyeri, hasta hane ve sanayi atıkları
- Radyoaktif atıklar
- Hava kirliliği oluşan asit yağmurları
- Gereksiz yere aşırı yapay gübre ve ilaçlama yapılması
- Hızlı nüfus artışı
- Endüstriyel atıkların toprağa karışması,
Toprak kirliliğinin önlenmesi için alınacak önlemler
- Evsel atıklar toprağa zarar vermeyecek şekilde toplanmalı ve imha edilmeli,
- Verimli tarım alanlarına sanayi tesisleri ve yerleşim alanları kurulmamalı,
- Sanayi atıkları arıtılmadan çevreye verilmemeli,
- Tarım ilaçlarının kullanılmasında ve gübrelemede yanlış uygulamalar önlenmeli,
- Ambalaj sanayiinde cam, karton gibi yeniden kullanılabilir maddeler seçilip geri dönüşümü sağlanarak atık miktarı azaltılmalı,
- Toprağı yanlış işleme ve yanlış sulama uygulamaları durdurulmalı,
- Otlak alanları ve ormanlar korunmalı; ormanlık alanlar çoğaltılmalı,
- Ağaç sevgisi ve ormanların korunması konularında toplum eğitilmeli,
- Organik tarım teşvik edilmelidir.
EROZYON (TOPRAK AŞINMASI)
Erozyon: Toprağın akarsular, sel
suları ve rüzgarlar gibi dış kuvvetlerin etkisiyle aşındırılıp taşınması ve
sürüklenmesi olayına denir.
Erozyona Neden Olan Faktörler
- Arazinin çok engebeli ve eğimli olması
- Bitki örtüsünün tahrip edilmesi (ormanların yok edilmesi).
- Yağışların düzensiz olması.
- Meraların aşırı otlatılması (meraların tahrip edilmesi).
- Orman yangınları ve kaçak ağaç kesimleri
- Başıboş Keçi: (Fundalıkların ve özellikle yeni yetişen ormanların baş düşmanı keçidir)
- Toprağın aşırı işlenmesi (yanlış kullanımı). Toprağın eğime paralel sürülmesi.
Erozyonu önlemenin ya da en aza indirmenin belli başlı yöntemleri
- Bitki örtüsü korunmalı, çıplak araziler ağaçlandırılmalıdır.
- Tarla açma gibi nedenlerle ormanlar tahrip edilmemelidir.
- Nadas alanları azaltılmalı, nöbetleşe ekim yaygınlaştırmalıdır.
- Meraların ve otlakların aşırı otlatılması önlenmelidir.
- Barajların ve göllerin su toplama alanları ağaçlandırılmalıdır.
- Mera hayvancılığı yerine ahır hayvancılığı geliştirilmelidir.
- Araziler eğim doğrultusunda değil, eğime dik olarak sürülmelidir.
- Rüzgarların etkili olduğu alanlara rüzgarın hızını kesecek engeller yapılmalıdır.
- Eğimli araziler aşırı işlenmemelidir.
- Ürünler hasat edildikten sonra anız örtüsü yakılmamalıdır.
- Akarsu yatakları ıslah edilmelidir
- Erozyonla mücadele ile ilgili olarak halk eğitilmelidir.
- Eğimli alanlardaki tarım alanları, eğim yönünde sürülmeli.
- Doğal dengesi bozulmuş alanlar, bilimsel çalışmalar yapılarak ağaçlandırılmalı. Bu amaçla okullarımıza uygulamalı ders konmalı.
- Elinde tarım arazisi bulunan halkımız eğitimden geçirilerek hem kendi hem de ülke çıkarlarına yönelik tarımsal faaliyetler yapması sağlanmalı.
- Bu amaçla kurulmuş (TEMA gibi) vakıf ve dernekler desteklenmeli.
ORMAN YANGINLARI
Yaz
aylarında ormanlarımız için büyük tehdit oluşturan yangınlar, yüzlerce yılda
yetişen ağaçların yok olmasına, doğal dengenin bozulmasına, ormanda yaşayan
canlı türlerinin ve doğal yaşam ortamlarının ortadan kalkmasına, topraktaki
organik maddelerin yitirilmesine sebep olur.
Ülkemizdeki
orman yangınlarının sebepleri arasındaki en büyük etken insandır. Oluşan
yangınların %98’i insanlar tarafından çıkarılmaktadır. İnsan kaynaklı
yangınların büyük bir kısmı dikkatsizlikten çıkarken bir kısmı ise kasıtlı
olarak çıkarılmaktadır. Ormanların korunması ve tahrip olanların
iyileştirilmesiyle ilgili görev ve sorumluluk yine insana aittir.
BİLGİ:
Ekolojik
ayak izi günlük yaşantımızda kullandığımız kaynakların, enerjinin, ham maddenin
üretilmesi ve oluşturduğumuz atıkların etkisiz hâle getirilmesi için gerekli
kara ve deniz alanıdır.
Ekolojik ayak izi kavramını ilk defa ortaya
atan araştırmacılara göre günümüzde yeryüzünde yaşayan her bir bireye 1,5
hektar üretken alan düşmektedir, yani doğadaki ihtiyaçlarımız için sadece 1,5
hektar üretken alan kullanabiliriz.
Oysaki
Kuzey Amerika’daki bir birey yeryüzünde 4–5 hektar alanda ayak izi
bırakmaktadır. Bu da bize her bir bireyin dünyanın başka bir coğrafyasında
yaşayan bireylerden 3,5 hektar alanı çaldığını gösterir. 2040 yılına
ulaşıldığında dünya nüfusu tahminen 10 milyara ulaşacak ve kişi başına düşen
kullanılabilir üretken alan 0,9 hektara düşecektir.
Bizlere
düşen, günlük yaşamımızda yaptığımız her türlü faaliyetin biraz daha farkına
varmak ve her adımda doğayla ilişkimizi gözden geçirmektir. Evlerimizdeki
musluktan akan suyun nereden geldiğini, bu kaynağı hangi canlılarla
paylaştığımızı öğrenmek ve yakın bir gelecekte bu kaynaktan mahrum
kalacağımızın farkına varmak gerekir.
4.GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİ
- Ses kirliliğini yaratan önemli etmenlerin başında plansız kentleşme, sanayileşme, hızlı nüfus artışı ve insanlara gürültünün etkileri konusunda yeterli eğitimin verilmemesi gelir.
- Ses kirliliğinin saptanmasında ses şiddetini ölçmek için birim olarak desibel(dB) kullanılır. 35–65 dB sesler normaldir. 65–90 dB sesler sürekli işitildiğinde zarar verecek kadar risklidir. 90 dB’in üzerindeki sesler tehlikelidir.
- AB (Avrupa Birliği) standartlarına göre şehir içi gürültü seviyesi 65 dB olması gerekirken ülkemizde trafiğin yoğun olduğu merkezî yerlerdeki gürültü seviyesi 90 dB’e kadar çıkabilmektedir.
Ses kirliliğinin etkilerini şöyle sıralayabiliriz
- Ses kirliliği geçici ya da sürekli işitme kaybı, yüksek tansiyon, solunum ve dolaşım bozukluğu gibi fizyolojik etkilere yol açar.
- Zihinsel etkinliğin azalması, stres, uyku düzeninin bozulması, sinirlilik, dikkatin dağılması, iş veriminin düşmesi gibi psikolojik etkilere neden olur.
Ses kirliliğini önlemek için alınabilecek bazı önlemler;
- Toplu taşıma sistemine geçilmeli, metro gibi yer altı ulaşımına önem verilmeli, bisiklet kullanımı yaygınlaştırılmalı,
- Taşıtlara susturucu takılmalı, gerekli kontroller zamanında yapılmalı,
- Sanayi tesisleri şehir dışında kurulmalı, gürültü ölçümleri yapılmalı,
- Evlerde çift camlı pencereler kullanılmalı,
- Seyyar satıcıların bağırarak mal satmaları yasaklanmalı,
- Başkasını rahatsız edecek şekilde gürültü edilmemeli,
- Ses kirliliği konusunda kişi ve kuruluşlar bilinçlendirilmelidir.
5.IŞIK KİRLİLİĞİ
Işık
kirliliği, yanlış yerde, miktarda, yönde ve zamanda ışık kullanılmasıdır.
Yanlış
aydınlatma çevremizdeki doğal hayatı olumsuz etkilemektedir.
Bazı
deniz hayvanlarının yuva yaptığı yerler ışık kirliliği ya da yapay aydınlatma
yüzünden tehlikededir. Yumurtadan çıkan binlerce deniz kaplumbağası
yavrularının yalnızca birkaçı denize ulaşabilmektedir. Denize ulaşmak için
deniz ile kara arasındaki aydınlık farkını kullanan kaplumbağalar yapay
ışıklandırmalarla karaya yönelince hayatlarından olmaktadır.
6.BESİN KİRLİLİĞİ
Besin
kirlenmesi çeşitli nedenlerle meydana gelmektedir.
Bunlar;
- Cam kırıkları, saç, tırnak vb. yabancı maddeler ile besinin fiziksel olarak kirlenmesi.
- Tarım ilaçları, ağır metaller, deterjanlar, besin ambalajlarında kullanılan maddeler ile besinin kimyasal olarak kirlenmesi.
- Virüs, bakteri, küf mantarları vb. zararlı mikroorganizmalar ya da zehirli mantar gibi bazı besinlerin yapısında doğal olarak bulunan zehirli bileşikler ile besinin biyolojik kirlenmesi.
- Nükleer santrallerde meydana gelen patlamalar veya sızıntılar radyoaktif kirlenmeye yol açar.
- Zirai Mücadele İlaçlarıyla (pestisitlerle) Kirlenme: Ürünü zararlıya karşı korumak için ilaçlama yapılır. İlaçlar bitkiler üzerinde birikerek besin yoluyla insanlara ve hayvanlara taşınır. Zehirlenmeye yol açar.
Tarımsal Gübrelemeyle Kirlenme:
Artan
nüfusa paralel olarak besin ihtiyacını karşılamak için bitkilerin daha çabuk
büyümesi ve daha çok ürün vermesi için bazı hormonlu ilaçlar ve gübreler
kullanılmaktadır. Bu ilaçlar ve gübreler hatalı ve fazla kullanıldıklarında
bitkiler üzerinde birikerek kirlenmeye yol açar. Ayrıca bitkiler anormal
şekilde büyürler.
Endüstriyel Atıklarla Kirlenme:
Endüstriyel
atıklar önce havayı ve suyu dolayısıyla da toprağı kirletirler.
Taşınma ve Saklanma Sırasındaki Kirlenme:
Besinler
pazar yerlerinde, marketlerde, manavlarda uzun süre açıkta bekletilirler.
Böylelikle çevredeki kirlilikten etkilenirler. Uygunsuz koşullarda saklanan
besinler, mikrop kaparlar.
Etkileri:
- Zirai mücadele ilaçları, bitkiler üzerinde birikerek, besinlerle insanlara ve hayvanlara geçerler. DDT vücutta yağ dokusunda birikir. Zamanla öldürücü boyutlara ulaşır.
- Nükleer kirlenmede radyoaktif maddeler çevreye yayılarak bitkilerin üzerine çöker ve yağmur sularıyla su kaynaklarına taşınır.
- Ürünün artışı için toprağa verilen gübreler besin kirlenmesine yol açıp gübreleme sonucu açığa çıkan zehirli maddeler besin zinciriyle kullanım alanından uzaklara yayılmaktadır.
- Kirli besinler, beslenme sonucu vücuda girerek mikropların yayılmasına neden olurlar. Sonuçta besin zehirlenmesi, kolera, dizanteri, sarılık gibi hastalıkları ortaya çıkarır.
- Besinlerin uzun süre bozulmadan dayanabilmeleri ve olgunlaşabilmeleri için içlerine nitrat ve nitrit bileşikleri katılır.Besin yoluyla vücuda alınan bu bileşikler birikerek insanlarda kanserojen etki yaparlar.
Besin kirliliğinin önlenmesi için
yapılabilecekler
- Besinler iyice yıkandıktan, temizlendikten sonra tüketilmelidir.
- Besinler uzun süre bekletilmemelidir.
- Ambalajlı satılan besinlerin üzerinde TSE damgası aranmalıdır.
- Ambalajlı satılan besinleri, son kullanım tarihi geçmiş olanları kesinlikle tüketilmemelidir.
- Ürünler üretim sırasında hatalı gübrelenmemeli, ilaçlanmamalıdır.
- Nükleer sızıntıya veya patlamaya maruz kalmış besinler kesinlikle tüketilmemelidir.
- Çevreyle birlikte besinlerin kirlenmemesi için atıklar arıtılmadan sulara verilmemeli, toprağa atılmamalıdır.
7.RADYOAKTİF KİRLİLİK
Radyasyon,
elektromanyetik dalgalar ve parçacıklar biçimindeki enerji yayılımı ya da
aktarımıdır.
Radyoaktif
maddeler parçalanarak çevreye alfa (α), beta (β) ve gama (γ) gibi ışınlar
yayar.
Bu
ışınlardan gama bütün vücuda zarar verirken alfa ışınları derinin dış yüzeyine
etki eder. Beta ışınları ise deri ve deri altı dokusuna zarar verir.
Radyasyona
(nükleer ışıma) maruz kalmış canlılarda ortaya çıkan sorunların başında kanser
ve sakat doğumlar gelir.
Radyasyon
doku hasarlarına da neden olabilir.
Radyasyon
etkisi canlılarda mutasyona neden olabilir.
Bitkilerde
de anormal büyümelere neden olmaktadır.
Kablosuz
internet ağları, cep telefonları, ortamda radyoaktif dalgalar oluşturan
araçlar, birçok canlı hücreyi doğrudan etkilediği ve genlerin yapısında
bozulmaya neden olduğu yapılan araştırmalarla belirlenmiştir.
Radyasyondan korunmak için alınabilecek önlemler:
- Nükleer santrallerde kazalara karşı gerekli önlemler alınmalı, bu santrallerden çıkan atıklar güvenli bir yerde depolanmalıdır.
- Nükleer atıkların denizlere atılması önlenmelidir.
- Dünya’da nükleer silah denemeleri yasaklanmalıdır.
- Üniversite, hastane, tıbbi teşhis ve tedavi laboratuvarlarında, araştırma merkezlerinde radyasyon yayan makinelerin kullanımı standartlara uygun olmalı, burada çalışanlar özel giysiler (kurşun önlük, özel maske) giymeli. Riskli alanlar için uyarı işaretleri olmalıdır
Zorunlu
olmadıkça ve doktor önermediği takdirde radyasyonlu cihazlarla teşhis ve tedavi
yapılmamalıdır.
Bizi
güneşin ultraviyole ışınlarından koruyan ozon tabakası korunmalıdır. Bu nedenle
uluslararası sözleşmelerde de adı geçen kloroflorokarbonlar (CFC), halonlar,
metil kloroform ve karbon tetraklorid gibi “Birinci Derecede Önemli Ozon
Tabakasını İncelten Maddeler” zorunlu kullanım alanları dışında asla
kullanılmamalıdır. Ayrıca sanayide bu maddelerin zorunlu kullanıldığı
alanlardaki üretimler daima denetlenmelidir.
DOĞAL KAYNAKLAR ve BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİN KORUNMASI
DOĞAL KAYNAKLARIN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ
- Çevrenin kalitesini yüksek oranda tutarak gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılayabilme imkanlarını yok etmeden insanoğlunun ve onun yaşadığı çevrenin devam devam etmesi sürdürülebilirlik ile gerçekleşir.
Ekosistem
hizmetlerinin sürdürülebilirliğini etkileyen başlıca faktörler:
A. Nüfus artışı:
- İnsanların beslenme, barınma, su gibi temel yaşamsal doğal kaynakların hızla tükenmesine ve çevre kalitesinin bozulmasına neden olmaktadır.
- Nüfusun artışı enerji tüketimini de artırmaktadır. Bu durum sınırlı olan kömür, petrol vb fosil yakıtlarının tüketimini artırmaktadır.
- Nüfus artışına bağlı olarak türlerin habitatlarının parçalanması, işgal edilmesi sonucu dar alanlarda yaşamak zorunda kalan popülasyonlarda akrabalar arası eşleşmelerde artış görülür. Tür içi çeşitlilik azalır ve hatalı genlerin frekansı yükselir.
B. Kentlerin etkisi:
- Ulaşım, yakıt tüketimi, baraj ve otoyol yapımı, sonucunda habitatlar parçalara bölünüp, ekolojik ayak izinin artmasına yol açılmaktadır.
- Kentleşme ortamında, yeşil alanlara yer açılması, doğal kaynakların tüketilmesinin bilinçli yapılması, dönüşüm olayına önem verilmesi ekolojik sürdürülebilirliği olumlu yönde etkileyecektir.
C. Teknolojik gelişmeler:
- Teknolojinin gelişmesine paralel olarak elektrik tüketimi de artmaktadır. Elektrik ihtiyacının karşılanabilmesi için miktarı sınırlı olan fosil nitelikli yakıtlar hızla azalmakta ve çevre kirliliği artmakta ve küresel ısınma hızlanmaktadır. Bu nedenle teknoloji ve ekoloji arasında dengeler kurularak, sürdürülebilir bir kalkınma sağlayan ve çevreye zarar vermeyen teknoloji modelleri geliştirilmelidir.
D. Tarımın etkisi:
Günümüzde
daha fazla üretim yapabilmek için tarım ilaçları (peesitler), yapay kimyasal
gübreler, GDO’lu ürünler, sulama sistemleri kullanılmaktadır.
Pestisitler
zehirli kimyasal madde birikimine; aşırı kimyasal gübre kullanımı suların
kirlenmesine; fosil yakıtlar hava kirliliğine, küresel iklim değişikliğine ve
asit yağmurlarına; aşırı su kullanımı doğal kaynakların kurumasına sebep
olmaktadır. Bunların önüne geçmek için ekosisteme olumsuz etkisi olmayan sürdürülebilir
tarım teknikleri üzerinde çalışılmalıdır.
Erozyon
kontrolü gibi uygun toprak kullanımı yöntemleri, organik madde bakımından
zengin hayvansal gübre kullanımı, fazla miktarda protein içeren ve toprağa azot
sağlayan bitkilerin (baklagiller vb.) yetiştirilmesi uygun ekolojik
yöntemlerden bazılarıdır.
Ekosistem Hizmetlerinin Aksamaması ve
Sürdürülebilirlik İçin İnsanların Yapması Gereken Bazı Faaliyetler
1.Ekolojik
ayak izinin azaltılması (enerji, günlük giysi, ev eşyası besin vb
tüketimlerinin azaltılması ile sağlanabilir.)
2.
Günlük hayatında karşılaştığı canlı türlerine zarar vermemesi.
3.
Günlük hayatında yapay kimyasal maddeleri bilinçli kullanması
4.
Ulaşımda mümkün olduğu kadar motorsuz veya toplu taşıma araçlardan faydalanması
5.
Doğal bitki örtüsünü koruması, yenilerinin oluşturulmasına katkı sağlaması
6. Geri
dönüşümü mümkün olan atıkların tekrar değerlendirilebilmesine katkı sağlaması
7.
Hayatının her kademesinde zorunlu tüketim maddelerine karşı tasarruflu
kullanımı ön planda tutması
8. Hayatını
sınırsız üretim ve sınırsız tüketim anlayışından uzak sürdürmesi.
BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİN KORUNMASI
Biyoçeşitlilik,
biyolojik çeşitliliğin kısaltılmışı olup yaşayan canlıların çeşitliliği
demektir.
Biyoçeşitliliğin Azalmasının Nedenleri
1. Habitat tahribatı
2. İstilacı türler
3. Aşırı kullanma
4. Kirlilik
1.Habitatın bozulması:
- Türkiye'nin biyoçeşitliliği için en önemli tehdit, yaşam alanlarının (habitat) kaybolmasıdır.
- Aşırı sulama, sulak alanların kurutulması, baraj ve otoyol yapımı, plansız turizm, çarpık kentleşme, plansız madencilik, orman ve makilik alanların tarım alanına dönüştürülmesi vb. sonucunda habitatlar parçalara bölünüp tahrip edilmektedir.
- Habitatların tahrip edilmesi, ortama yabancı türlerin girmesi ve besin zincirinin bozulması vb. biyoçeşitliliği tehdit eden önemli tehlikelerdendir.
- Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) verilerine göre dünyada bilinen 9040 kuş türünün %13'ü yok olma tehlikesi altındadır. Tatlı su balık türlerinin yaklaşık %20'sinin nesli tükenmiştir ya da tehlike altındadır.
- Türkiye endemik bitkiler açısından ciddi tehditlerle karşı karşıyadır. Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN 2001) kriterlerine göre endemik türlerimizin yaklaşık 600 kadarı tehlike sınırında, 700 kadarı da tehlike altındadır. Türkiye'de bulunan 141 sürüngen ve kurbağa türünden 16 tür endemik olup bunlardan 10'u tehlike altındadır. Tespit edilen 460 kuş türünden 17 tür tehlike altında, büyük çoğunluğu da koruma gerektiren türler arasındadır. Türkiye'de kaydedilen 161 memeli türünden çakal, su samuru vb. 23 tür tehlike altında olup koruma altına alınmıştır.
- Birçok araştırmacı, dünyadaki çevre tahribatının hızla devam etmesi durumunda bitki ve hayvan türlerinin bir kısmının bu yüzyılın sonuna kadar yok olacağını tahmin etmektedir. Koruma altına alınmış alanlarda biyoçeşitlilik kaybını azaltmak için çalışmalar yapılmaktadır. Yoğun ağaç kesimi, madencilik çalışmaları vb. uygulamalarla tahrip edilmiş alanların eski hâline getirilmesi restorasyon ekolojisi çalışmalarıyla sağlanmaktadır.
- Yeryüzündeki kaynakları korumak, yönetmek ve onların güvenli bir biçimde gelişmelerini sağlamak için temel ekolojik bilgilere sahip olmamız gerekir. Gerçek ihtiyaçlarımızı ve isteklerimizi doğru belirlemeliyiz. Yaşamak için ihtiyaç duyduğumuz doğal süreçlere saygılı olmalıyız.
BİLGİ:
1. Endemik tür: Yeryüzünün yalnızca belirli bölgelerinde
yayılış gösteren, yaşam alanı belirli bir bölge ile sınırlı olan canlılardır.
Endemik bitki türleri genel olarak step ekosistemlerinde yayılış gösterirler.
Daha
önce geniş alanlara yayılmış bir tür, iklim değişimi sonucu, ekolojik
özelliklerine uygun belli bir yere çekilerek yaşamını sürdürür. Örneğin, Kasnak
meşesi ormanının Eğirdir ve Kovada gölleri arasında dünyada tektir.
2. Ülkemiz
için endemik olan, nesli yok olma tehlikesi olan türlerin korunmasına yönelik
gen bankaları oluşturulmaktadır.
Gen bankası: Bitkiye dönüşebilecek tohumların ya da birleştirildiğinde bir organizmayı oluşturulabilecek sperm ve yumurtanın, taşıyıcı anneye aktarılacak bir hayvan embriyosunun ya da kök hücrelerinin bozulmadan uzun süre saklandığı özel ortamladır. Ülkemizde de 2010 yılında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın Ankara / Yenimahalle yerleşkesinde açılan ve dünyanın üçüncü büyük gen bankası olan Türkiye Tohum Gen Bankası’nda hem bitki hem bakteri hem de mantar gen kaynakları koruma altına alınmaktadır.
2.İstilacı türler:
- Biyoçeşitlilik kaybında habitat tahribatından sonra ikinci sırayı istilacı türlerin girişi almaktadır.
BİLGİ:
İstilacı
tür: Başka bir bölgeden gelerek getirildikleri yerde hızla yayılan ve böylece
bu bölgenin yerli türlerinin habitatlarını işgal eden doğal olmayan türlerdir.
Bu türlerin adaptasyon yetenekleri oldukça yüksek, tolerans aralıkları ise
oldukça geniştir. Yerel türlerin neslinin tükenmesinin en önemli sebebidir.
- İstilacı türlere örnek olarak Nil levreği verilebilir. Çok büyük tatlı su balıklarından biri olan Nil levreği (boyu 2 metreye, ağırlığı ise 450 kilograma kadar erişebilmektedir.) gelişen insan popülasyonlarına protein içeriği yüksek besinler sağlamak üzere Doğu Afrika’daki Victoria Gölü’ne sokulmuştur. Bırakıldığı gölde, daha küçük vücutlu 200 türü ortadan kaldırmış ve kendisi de sayıca hızla artmıştır.
- Yerel türlerin neslinin tükenmesinin en önemli sebebi istilacı türlerdir.
3. Aşırı kullanma:
- Doğal yaşam kaynaklarının yenilenebilirlik düzeyinin üzerinde çok fazla miktarda kullanılmasıdır.
- Bazı durumlarda aşırı kullanım; özellikle gereğinden fazla yapılan ormancılık, balıkçılık ve avlanma gibi faaliyetler yoluyla kaynağın tükenmesine yol açmaktadır.
- Aşırı balıkçılık faaliyetleri ile birçok balık türü, yok olma sınırına gelmiş olup, deniz hayati açısından da toplam tür çeşitliliği azalmıştır. Nesli tükenmekte olan türlerin yasaya aykırı ticareti ve aşırı avlanma; bu türlerin var olmasına karşı en büyük tehdit olmaktadır.
4. Kirlilik:
- Dünya çapında yüzlerce türün popülasyonlarının azalmasına neden olan en önemli faktör hava ve su kirliliğidir.
- Atmosfere salınan kirleticiler, küresel su döngüsü ile tüm dünya yayılmakta ve hem karasal hem de sucul ekosistemlerin bozulmasına yol açmaktadır.
BİLGİ:
Biyokaçakçılık konusu ülkemizde bulunan
biyoçeşitliliği tehdit etmektedir.
Biyokaçakçılık: Doğada var olan yabani canlıların ve onlara ait olan genetik kaynakların o canlıların haklarını elinde bulunduran devletin izni olmadan alınarak kaçırılmasıdır.
- Ülkemizde bulunan bu doğal genetik kaynakları korumak adına biyokaçakçılık kanunu yer almaktadır. Bu kanun kapsamında ülke sınırları içerisinde herhangi bir canlının ya da genetik kaynağın çıkışına izin verilmemekte ve yakalanılması durumunda para cezası uygulanmaktadır. Bu konu çerçevesinde yetkililerin dikkatli olması büyük önem taşımaktadır. Bizden alınan bize ait olan bu canlıların ileri zamanlarda bize karşı kullanılabilcek ya da para ile satılabilecek olması unutulmamalı ve bu doğal miraslara sahip çıkılmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder